22 Şubat 2012 Çarşamba

Utkuyla Tutku peşindeyiz

Hayatımdaki en romantik anım Şöminenin başında kırmızı şarap içip sevdiğim kişinin gözlerine bakarak ona seni seviyorum demekti. tabi bu hayalim 3-4 sene öncesine kadar ben gerçekleştirene kadar aktif durumdaydı.
şimdiki hayalim balonla seyahat etmekten öteye gidemez. Kadıköydeki balon yok mu? Onu kaçırıp dünyayı turlayıp yerine geri koymak vardı. Amazon ormalnlarının üzerinden geçip oradaki vahşi hayvanların fotoğraflarını çekmek istemek bu konuda biraz daha düşünmem lazım. Yoksa konu sapacak!

İşte ben yine o günlerden birinde o zamanlar Utkuyla hayallerimden ötedeki ve hayatımın %25lik kısmını kaplayacak bölümünü yaşamaktaydım tabi. Diğerlerinden farklı olmasına rağmen alışkanlıkları da bana cezbedici geliyordu. Hani böyle keçiboynuzu yersinizde onun kenarlarından gelen nektarını daha önce kafasını kopartırken dişteki acaip ağrıdan sonra nektarının ağızda verdiği mehum tat varya. İşte onun gibi  bir ilişkim vardı o zamanlar. Acı veriyordu ama çokta tatlı bir acıydı bu. Onu göremeden yapamamak beni çıldırtıyordu adeta. Sonuçta meslektaştık. O en azından meslekte olacak en yüksek pozisyondaydı. Ben de onun yolunda gidecek en sıradan çalışan. Çalıştığım Otele geldiğinde ve bizim genel müdürle olan arkadaşlıkları bana olağandışı geliyordu. Benim hakkımda konuşup konuşmadıkları, konuştuysalar ne konuştular, konuşmadıysalar neden konuşmadılar? konuşmalarına gerek varmıydı... Hep bunlar geçerdi benim içimden.

Evde oturmuş son ses müziği açmış. Pintinin ( Benim Piton olur ) odasını toplayıp bi yandan da ona küfürler yağdırırken telefonum çaldı. Arayan malum Utku...

Ben : Senin aradığını görmek güzel.
Utku : Seni arayıp durmakta güzel.
Ben : Ne yapıyorsun?
Utku : Hazırlanıyorum. Akşama sen de hazırlan.
Ben : Hazırlanmak? Neden?

O zamana kadar Utkuyla hiç tekil olarak dışarıya çıkmamıştık. Beni dışarıya çıkaracak. Kendinde o gücü kuvveti bulmuş biri olarak aramış beni. Heyecanlandım tabi ben. Üzrimde eskilerden kalma annemin daha sonra yer bezi olarak kullanacak olan T-shirtüm ve altımda eşofmanımla telefonda kalakalmadan önce bi kaç soru sormadım. Ama o zaten benimle yeterince ilgilendi ve uzun bir cümle kurdu.

Utku : Denis bu akşam sabaha kadar beraber olacağız. Kendimize dokunmadan sadece konuşacağız ve yolumuza devam edeceğiz.Seni seviyorum. Bunu içten gelen ruhumla söylüyorum.
Ben : Utku, tamam ben de seni seviyorum da. bu kadar erken bir saatte ben nasıl hazırlanayım.
Utku : Ben anlamam. Hazırlan işte. Akşam altıda almaya geleceğim seni.

Telefonu yüzüme kapattı tabi. Hayır dememi bile beklemedi.

Ulan annemde gelecekti. En azından onu kandırabilirim.Annemi arayıp işle ilgili bir plan değişikliği olduğunu söyleyip yarın gelmesini söyledim. Biraz tereddütten sonra tamam demek zorunda kaldı kadıncağız.

Hemen Pinti ile uğraşmayı bırakıp kendime süt ve bal maskesi yaptım. Manikür ve Pedikürüm dünden yapılmıştı zaten. Televizyonun karşısına geçtim film izliyorum. Hürrem sultan ve Kanuni aşkını anlatan bir film vardı. Hürreme aşık olan Kanuninin Sefere gidiş anını izliyorum. Uyuyakalmışım.
Gözlerimi açtığımda telefonum , zil ve kapının tokmaklanması mehter marşı edasında bir ileri iki geri hızlı hızlı sesler çıkarıyorlardı. Yerimden kalktım. Kapıyı açtım. Karşımda Utkuyu görünce Yüzüme sürdüğüm Maskenin ben uyurken eriyip yüzüme gözüme bulaşmış olabilme ihtimalini düşünmem gerekirdi tabi.

Utku : Bu halin ne senin?
Ben : Ben.. Ben uyuya kalmışım hazırlanırken.
Utku : Offf... Tamam hadi hazırlan hemen. Çıkmalıyız.
Ben : Tamam. Hazırlanıyorum. Sen 5 dakika içerde otur. Ben hemen geliyorum.

Odama gittim. Ne giycem oğlum yaa. Daha  ütü bile yapılmamış gömleklerime. Hemen üstüme bir t-shirt geçirdim. onun üstüne beni yetmişlere dönmüş gibi gösteren kot ceketimi giydim. altına da Jeanimi giyip Ben hazırım demem iki dakika otuz saniye olmuş gibi yüzüme bakıyordu. Onu hürremle Kanuni sevişirken bırakmıştım. Hürremle Kanuni Yatakta yatmış muhabbet ederlerken buldum.

 Hadi hazırım ben çıkalım dedim. Yüzüme baktı. Çok tatlı olmuşsun dedi bana. Gülümsedim evden çıktık. Aşağıda bekleyen arabasına bindik. Beni bebekte şık bir restauranta götürdü. Garson geldi ve herşey normalmiş gibi menüleri elimize verdi. Suyumuzu uzun su kadehlerine doldurdu. Ve Sipariş vermek istediğimizde masanın hemen yanındaki düğmeye dokunmamız gerektiğini söyledi ve arkasını dönüp gitti.

Menüyü hiç elime almadım bile. Utkuya bakıyorum o da bana bakmak yerine menüye bakıyor. Ne yersin diye mırıldanıyor. Fajita fena olmaz dediğimi hatırlıyorum. Yanında da Kola. Kendisinin de Spanaci ve yanında Gorgonzola biftek yemesi ilgimi çekmedi değil. Sipariş vermek istediğimizde Düğmeye basıp garsonu çağırdı. Siparişleri verip garsonun çekilmesini bekledi.

Ben : Ya kusura bakma ne olur. sen aradığında Pintinin odasını temizliyordum. Nasıl uyuya kalmışım anlamadım.
Utku : Tamam sorun değil. sorun yapma o kadar. Senden haber alamayınca merak ettim ve kapıyı yumruklamaya telefonla aramaya ve zile basmaya devam ettim.
Ben : Özür dilerim.
Utku : Önemli değil. Nasıl hissediyorsun?
Ben : Böyle biyere geleceğimizi söyleseydin daha düzgün bişeyler giyerdim. Pazar günü insan spor bişeyler yapmak ister diye düşünmüştüm.
Utku : Önemi yok canım. bu kadar dert etme bunları.

İçimin yağları eridi tabi. Bu kadar üstten de alınmaz ki. İnsan biraz somurtur trip falan atar.
Yemeklerimiz geldi. Yedik hepsini. Ben cozurtada cozurtada yedim yemeğimi. oda keserek yemeye devam etti. Yemekler bittiğinde İçki siparişi vermek için tekrar düğmeye bastı. Ne içersin dedi. Absolut votka dedim. Redbullu olsun dedim. Garson geldi. Bir şişe Absolut ve Yanında da Dört beş tane enerji içeceği söyledi. içmeye başladık biz. içtikçe daha çok açılıyoruz. kendimiz hakkında daha çok bilgileniyoruz. bir şişeyi devirdikten sonra benim başım hafif dönmüş bi vaziyetteydim. Utkuya tutunarak yürüyorum restauranttan. Düştüm düşücem yani. Ama Utkuda herhangi birşey olmaması gözümün önünden kaçmadı. Arabaya atladık tekrar. Yolda giderken Elime dokunuyor. Elimi Otomatik vitesin üzerine koyup okşamaya devam ediyordu. Yaklaşık 30 dakika sonra Galatasaraya geldiğimizde başka bir mekana gittik. Saatlerimiz 21:00 i gösteriyordu o vakit. Arabayı bir yere parkedip Yürümeye devam ettik. Kolumdan tutuyordu. Dışardan bakıldığında sanki zorla bi yere götürüyormuş gibi his veriyordu ama. Ben düşmeyeyim diye kolumdan tuttuğunu biliyordum. Galatasarayda bir pasajın içine girdik. Beni bir Bara soktu. Ne içersin dedi. Ben bira alayım içine bi kaç kaşık kahve attırıp getir lütfen. açılayım biraz dedim. Tamam diyerek gitti yanımdan. yanıma gelmesi 10 dakika sürmedi. Elinde iki tane bira. Benimki masaya koydu önüme. O da yanıma oturdu. Bi kaç arkadaşını görüp yanımdan gitti. Geldiğinde yine sohbet etmeye başladık. İçtiğim kahveli biranın etkisi beni kendime getirmişti. Elini ellerimin üzerinde bacağımda gezdiren bu gece neler yapalım diyen adamın gözlerindeki alevi görmeden edemedim.

Birden irkildim. Benim biram bitti. Bi bira daha söyler misin?
Kalktı ve bira alıp geldi. Yine bakmaya başladı. İçimden acaba yüzümde bişey mi gördü de onu mu inceliyor diyordum. Ne yapayım yani. Trenle ilişkiye girmiş Öküz gibiydi.

Gecenin sonunu getiremiyordum. Bitmeliydi bi şekilde ama nasıl olmalıydı bilemedim.

Ben : Utku ben artık gitsem.
Utku : Yapma ne güzel eğleniyoruz. Hadi kalk dans edelim.
Ben : En fazla yarım saat daha enerjim var ona göre.
Utku : Tamam sorun değil. hadi gel.

Ellerimden tutarak piste çıktık.  Dans etmeye başladık. Karşımdaki adam yine benimle ilgileniyor ama bu ilgiden ben ne anlam çıkarabilirim bilmiyorum. Ellerinin bedenimde gezdiğini hissettim.

Devami Burda

Öptüm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder