26 Şubat 2012 Pazar

DÜMBELEK VOL 2

Dedim ya kendi fantezi dünyamda bir sürü insan var. Bunlara birisi daha eklendi sanırım. Kategoriler Belli zaten.  9 aralık 2005 tarihi ya da ne bileyim 2006 da olabilir. Bir Cuma akşamında tanışıp olmak ertesi  günün cumartesi Pazar olması beni cezbeden tek etken olması büyük ihtimaldir.
Bazı arkadaşlarılarım ( O kendini biliyor ) yazılarımda serzenişlerimin olduğunu böyle bi intilam duygusunun hakim olduğunu hatta ve hatta yazdığım insanları elime geçirirsem onları ortadan kaldırmak için elimden geleni ardıma koymayacağımdan bahsediyor. Böyle bir densizle yazışıyorum ben işte arada sırada.. Yarası olan gocunsun Kaaaaaaarrrrrrrdeşim. :)
Büyükada da başlayan seyahatimiz migrosun tozlu raflarında devam etti. Absolut votkanın yanına bir şişe Kavaklıdere Yakut aldık. ( Ucuz olduğu için değil tabiî ki. Yakutun tadı bi başka oluyor, üç üzümün birleşmesi bu konuyu başka bir yazımda okursunuz artık. ) Ben pek bi severim. Kaliteli üzümlerden yapılmış şarapları. Onlarda beni sever hani :P…
Sezaiyle vapurda yediğimiz bol susamlı simitlerden ağzımızda kalan susamları gidermek için iki tane de su aldık. İçkileri içebilmek için de bardağa ihtiyacımız var tabi. Onları da temin ettik gittiğimiz migrostan. 
Gittiğimiz ormanlık bir alanda serdik gazeteleri yayıldık. O içtikçe ben içiyorum ben içtikçe o içiyor. Sıcağın alnında. Sıcaktan pişmiş beyinlerimize alkolün etkisiyle olsa gerek ayakta duramayavak hale geldik tabi. “Eeee denis daha daha nasılsın anlat biraz. Kendinden bahset” dedi bi anda bana. Ben de “yirmi yaşındayım. Annem türk ama babamda kasıntılı sorunlar var. İtalyan kendisi. Filoloji okutmanı. Babamdan ve annemden bahsetmek istemiyorum. Burada sen ve ben varız” dedim ve kestim attım. Sezai kendisinin İzmirli olduğunu söyledi. Yirmialtı yaşındaydı gayet çekici yakışıklı göğsü gergin bakımsız tırnaklarıyla karşımda duruyordu. Bilindik zengin piçiydi işte. Babasının yanında otellerinin getir götür işlerini yapıyor bilkentte paralı okumuş bir insanevladı diyelim.
Bi yandan telefonundan açtığımız İbrahim Tatlıses müziklerini dinliyoruz bi yandan efkar dağıtıp konuşmaya devam ediyoruz. Etkilenmiştim bi kere ondan bakımsız tırnaklarındaki bakımsızlığı görerek. Karizmasına hayran kaldım ya ne diyim. Ben onun yüzüne bakarken o da bana baktı ve gözgöze geldik. Kaçırmaya çalışsam da alamıyorum gözlerimi onun üzerinden. O derece kendimi aşık hissediyorum ona. O da bunun farkında ya neyse. Şarabım bittiğinde şarabımı koydu. Votkam bittiğinde votka redbulumu hazırladı. Böyle sevgiliye can kurban..
Yanıma yaklaştıkça ben de ona yaklaştım. Etlerimiz birbirine değdi. Ellerimiz ellerimize yüzümüz yüzümüze burnumuz burnumuza değdi. Gözlerimizdeki alevi yok edemedik hiç sevdik bi kere birbirimizi ve aşık olduk. O mucizevi günde. Benim doğum günümde tanıştığım insan yavrusuyla.
Ne seviştik ne başka bişey yaptık. Yüzümüzü birbirine dikip gözlerimizdeki derinliğin içinde daldık çıktık hatta battık. Ellerinden şarap içerek zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım ben. Saatime bakmamla vapura binmemiz bir oldu. Akşam ev dönüşü ikimizdeki sarhoşluk ve bitabiplik olmasa günün daha güzel geçebileceğini düşündüm.

Eve geldiğimde annem evde beni bekliyordu.
Sıçtık. Ne cevap vericem şimdi sarhoş kafayla.
--Anneee pintinin odasına girme daha temizlemedim ben orayı.
-- Oğlum senin hiç arkadaşın gelmiyor mu bu eve. Bu ne dağınıklık böyle.  Bu yaratık yine heryeri mafetmiş.
-- Aman anne yaa ben temizlerim yarın. Yarın tatil bana zaten. Akşam gidicem. Sen bırak.
-- Ben temizledim bile gerek yok

Dediğini hatırlar gibiyim annemin.
Sonrası malum. Uyudum

Kaçtım

Dip not : Aceleyle yazdığım bu yazıyı kendime saklıyorum :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder