30 Nisan 2014 Çarşamba

Alışveriş

Alışveriş konusunda pek becerikli olduğum söylenemez. Yani en azından yanımda tavsiyesini alacağım bi arkadaşım olmadığı sürece kendi kendime alışveriş yapmaya korkarım hep. Ki bi keresinde bir tane deniz şortuna 120 tl verip "Kaliteli bu yaa" diye giyip sokakta gezdiğimden beri ne kadar gereksiz alışveriş yaptığımı gördüm.

Alışveriş mağazasına girdiğimde kendini kaybedenlerden birisi de benim. Hiç işime yaramasa da aaa şu tabak güzel, aaa şu krem işime yarar alayım, şu traş bıçağıda ilginçmiş onu da alayım, bu poşetin güzelliğide çok hoş bunu da istiyorum gibi bi ton anneme göre çöp olacak bana göre zamanı gelince kullanırım dediğim şeylerle başım şu anda dertte. Hatta öyle ki, eski kitaplarımın arasından çıkardığım renkli not kağıtları bile var.

Yanımda birisi olduğunda o beni durdurabiliyor. Parfüm almayı hiç beceremem mesela ben. Bi kız arkadaşımdan yardım istedim. Sen kokuyu kokla ben alırım ucuz bişey olsun dedim. Gittik bi kozmetikçiye kokuları beğendi ayrıştırdı bana gösterdi. Aldım bi tane çıktım. Kızın üstü erkek parfümü oldu ama olsun. Sonuçta ana tema bana parfüm almak.

Bide ben bi başkasına alışveriş yapılacaksa hemen onun yanında biterim. Kendime almadığım için o kadar ince detayına kadar inerim ki kumaşın en kalitelisini bulur aldırırım bak bu sana oldu diye. Bi arkadaşımın oğluna 23 nisan için kırmızı beyaz giymesi gerektiği söylenmiş. Oğlu dediysem 3 yaşında bücür bişey. Yaramazın önde gideni. Kalktık üçümüz beraber LC waikikiye gittik. Kırmızı bi pantolon bi de beyaz bi gömlek aldık. üç saatlik uğraşın sonunda. Çocuğa da denettirmedik sadece yüzeysel üstünde tutup tamam bu oldu yaa diyip geçtik. Ama bence güzeldi. Ordan çıktık bi de kırtasiyeye uğrayıp bayrak ve köpük aldık ( baloncuk çıkaranlardan ).

Kilonun alişveriş yapmasi cok guzel ama. Kafasina listeyi kazimiş once işine yarayanlari aliyor daha sonra da şooooyle bi bakiyor. En nefret ettigim şeyde bu zaten. Listede yazilanlari alip eve gitmek. Ben hic oyle yapmam ama. Bana , git iki ekmek al gel desen ben gider marketi satin alirim ustune gider kafede kahve mi icerim. O kadar şeyim yani.  Kilo oyle yapmiyo ama dedigim gibi hic konuşmadan kafasina kazidigi listedekileri alir, aldiklarinida bana taşittirir. dedim ya o yuz kilo diye. kendini zor taşiyo adam bi de onlari mi taşiyacak. Gerci tuvalete giderken bile arabayla giden birinden bahsediyoruz burda.

Ama sevgili ise tam tersi. Marketin onune arabasini parkeder, markete girer, şunu mu alsam bunu mu alsam, akşama ne yemek yapsam ki, ya cikip kasaba mi gitsem de et mi alsam , hazir mi yesek acaba, Bunun paketi cok pahali yaaa, diye devam eder sonra da bana donup sormaya başlar , adana mi yesek sen adana seversin, gecen gun yedigin lahmacun nasildi istersen ondan alalim, pizza da soyleyebilirim istersen , sen makarna da seviyosun istersen restauranta gidip penne yiyelim ne dersin, gibi sorularla beynimi sikip atar.. Eve gidince de " kiymali yumurta " yapar yeriz.

Bugun sevgilinin yanina gittim. Bir haftadir gorusmuyoruz ve bana baya bi sinirlenmiş goruşmuyoruz diye. Ben de ona sinirlendim " lan okuz, daha yeni raylari yerine oturtuyorum ne alaka. Dur bi " diyorum hep. O da bana yardimci olmak icin kolunu kanadini falan geriyo ama ben istemiyorum. Hayatta hep ben varim bi başkasi degil cunku. Bu bedeni, ruhu yaşatacak olan benim o degil. Bunun icin calişmalarim devam ediyor tabiki. Neyse konu sapacak yine.

şu yumuşak karna vurma olayi varya. işte bunda mukemmel işe yariyo. şimdi mesela markette alişveriş yapiyoruz veya cafede falan oturuyoruz, herşeyime karişmasi gibi bi huyu oluşuyo bunda. Ama oyle boyle degil yaa. Boguyo beni resmen. Cafede kahve soyluyorum mesela , yok onu icme yaa cay ic işte benim gibi be guzel yaa, bi de bu yaaa, canim , diyosun kelimelerini cok fazla kullaniyo artik sen duşun gerisini.  Sonra markette mesela yine ayni durum dondurma alicam romantik romantik bişeyler yapariz dondurma yiyip film izleriz diyorum , herif gidiyo max aliyo, gerizekali misin sen inya. nasil bi sevgilin var. Maxla romantik an yaşamayi hayal eden bir sevgili mi olurmuş. Ama o da zamanla ogrenicek işte bunlariiii...

Hele kafedeki durum daha vahim. Seni garsona fişlenemesini mi dersin , " canim bak o gazozu yeme yoksa sabaha kadar osuruyosun "... Gaz yapiyomuşta bilmem ne de.. Gelince gazin salicaksin cevreye dunya boyle.. Ekosistem boyle, sen salarsin bitkiler icine cekip oksijen yapar onu... Haksiz miyim ama. Yoksa garsona senin yaninda iş attigindan mi bahsetmeliyim. Bi olay daha var ki o daha vahim. Sipariş verirsin o iki saat menuye bakar, cay mi icsek, yok yaa ben kahve icicem, ama latte de guzel , canim nasil machiato cekti varya, en iyisi frappe dondurmali, hava soguk icilmez simdi o, yoksa espresso mu alsam, onuda guzel yapmiyolar ben en iyisi cay alayim. Hay senin... Hal boyle olunca da garsonda da sinir falan kalmiyo tabi.

 Mesela bugun, onun evine gittim ya. Demedigini birakmadi bana. Hastayim azcik grip olmuşum, niye dikkat etmiyosundan başliyooooo onun eski sevgilisinin anne karnindaki vitamin haline kadar bu olay gidiyo da gidiyo. Sevgiliyle garip bi ilişkiye dondu ilişkimiz ilk başlarda aşkimli cicimli konuşmali gunlerimizin yerini aldi surekli bi eleştirel yonumuz. Elimde surekli telefon bişeyler yaparim o da bana " anladik tamam telefonun ilk sevgilinde artik digitalden cikip dunyaya donsen ne olur " ben de durum cok farkli oluyo tabi " ahahaha zompire bak Kdoliymuş, handan gunaydin dedi bana, bahar da guzel yaziyo can banomo dinler misin? bak bu tarcinda italyan biliyo musun? ..." diyorum. Sonra neden  beni dinlemiyosun oluyo. Pardon da sen orda dunyanin en gereksiz yerinde beni eleştirirken garsona gikimi cikartmiyorsam burakta seni biraz başka tarafindan dinleyeyim degil mi ama?

Haksiz miyim?

29 Nisan 2014 Salı

Ukelaburger

 Dun firsat bulup Kilonun yanina gittim sabahtan. Sonrada plaja gittik. Zaten bi gun oncesinden plaja gitmek icin sozleşmiştik.Ben musait olup olmadigimi son noktaya kadar bilemedigim icin Kiloya " bakariz yaa " demekten oteye gecemiyorum. Hep son anlarin adamiyim ben o yuzden olsa gerek. Zaten hayat felsefeme de uygun " ne diyem ne diyem carpe diem ".

Alanyada bisiklet yarişi vardi ve ben Alanyaya sabah sekizde yola cikip en gec dokuzda Kilonun evinde olacagim yerde saat on bucukta oldum. Neden? Cunku cumhurbaşkanligi bisiklet yarişi vardi ve butun yollar kapaliydi. Araclarin hicbirine yol vermeyen polisler sayesinde yirmi dakikalik yol oldu sana iki saat. Bi de bize mecburen yol veren polis agzinda sigarayla otobus soforune " gecemezsin kardeşim yol kapali " diyince arada otobus soforu ve yolcularla polis arasinda ufak bi tartişma yaşandi. Polis amca agzindaki sigarayi " lanet olsun yaa " diyerek yere atip gozlugunu cikardi ve kapiyi acti. Rahat rahat gidecegiz derken zaten tiklim tiklim olan ve sicaklik orani neredeyse otuz derece olan arabanin icinde telefonum kilitlendi. Diger telefonum yere duştu ve acilmadi. Aramaya kapandi. Otobusun icinde o kalabalikta bi de onlari tamir ettim. Diger taraftan da belediyeye verdim veriştirdim yolcularla.

Zamani gelip otobusten indigimde Kilonun evine gelip hemen deniz şortlarimizi giyip ciktik. Plajda bizim dişimizda rus oldugundan emin oldugum bi tane erkek ve kiz vardi bi tanede aile vardi hepsi kiz olan. ailenin en kucuk kizi tangali bikinisiyle amuda kalkip yoga gibi bişeyler yaparken diger taraftan Kilonun " ufff sonra diyorlarki turk erkekleri cok azgin diye baksana suna ne yapiyo " o tarafa baktigimda Kiloya kesinlikle hak verdim yalan yok. " Ne olmuş kilocuk kiz yoga yapiyo işte ne guzel " dedim. " sana oyle geliyo, kiz bildigin araniyo olm işte " dedi bana. " amaaan " diyip gotumu donup uzandim kumsala.

Uyandigimda Kilo saolsun Kibristan duyulan horlamasiyla uyandirdi beni. 3 saat uyumuşum deliksiz hem de. Sirtim ve kollarim yanmiş. Ama aci hissetmiyorum. Denize girdim bi islattim kendimi. Kiloya da resmen yalvardim " lan kalk deli mi sikti bizi bu oglen sicaginda geldik buraya yatiyoruz " dedigimde gun ortasinda plajda kalan son iki salak olarak endişelendim cunku hasta olma riskimiz cok fazla. Bi de guneş fln carpar.. aman aman. Duşman başina...

Yalvar yakar kalktik eve dogru gittik. Eve giderken de Bisiklet yarişmasi hala devam ediyordu. Onlari izledik. Uzerinde tavuk heykeli olan bi arabadan THY kartlari atildi. hani boyle arabanin onune asilan varya onlardan. Bi tane kaptim ben de. İleride Kilo araba alirsa ona veririm diyerekten.

Safari bolgesi gibi gormedigim hayvan kalmadi sehir icinde Kertenkelesinden tut Kocaman deniz yildizina kadar..

Eve geldigimizde Kilo cok sevdigim spagettiden bol salcali olanindan yapti. Tarifini aldim.

Bol salcali spagetti.

Malzemeler

- Spagetti
- Salca

Yapilişi

Spagettiyi 20 dk haşliyoruz.
Sonra suyunu suzup kizartilmiş salcayla iyice kariştiriyoruz. İcine mayonez falan da atiyoruz.

Kolay yani.

Bugun de cok alakasiz detaylar var ve en gicik oldugum ukalanin onde gideni tipler olur ya. Boyle herşey hakkinda bi fikri olur ama gereksiz bişeydir ve ben biliyorum ayagi yapanlar hani. Ondan işte caliştigim yerde birisi var. İsim vermiyim şimdi okurlar filan risk olmasin :D

Ama bundan bahsetmezsem catlarim.Ukala diyelim buna.

GM ile bişeyler konuşuyorum.Hemen lafa atliyo. Ruslar acik kapili odaya girermişte hic tinlamazlarmiş, ama almanlar hic girmezmiş cunku avrupalilarmiş. Yok efendim polonyalilar hic nazik degillermiş de safe box almazlarmiş.. Ayy haspam yaa.. Lan daha dun turizme girdin sen bunlari nerden biliyosun...

Bide dun ben ayri gerizekaliyim Asst. Fom bana bişeyler anlatirken " italyancada kolay ne demek " diye sordu hic alalasiz yerde. Soyleyemedim. aklima gelmedi ne yapayim Difficile geliyo Facile gelmiyo. Gicik oldum...

Sonra bugun O ukala bozuntusu Otelde konaklayan bi misafir varmiş. İtalyan ama almanyada calişiyormuş filan. Tuttu o kadar işimin gucumun arasinda yanima getirdi al bunla italyanca konuş diye. Şimdi gerizekali ukala... Ben o adamla ne konuşacagim daha seninle bile dogru duzgun konuşmuyorum, adamin bi problemi var belli ve resepsyondakiler ilgileniyolar. Ne diye tutup " aaa sen italyan misin bizim de arkadaş italyan " diye yanima getiriyosun ki. Adama sorun var mi diye sorup yok cevabini aldiktan sonra ukalaya fircayi da bastim. " Bak , şurda onemli bi işim var ve senin yaptigina bak, tutup adami getiriyosun, ya sanane adamin derdinden talimat aldin mi yuru git bellofiste bekle " diye birazcik kizdin. Sonra bizim bu italyan olan kişi yine geldi..

- come va? ( nasil gidiyor? )
- bene é te? ( iyi sen? )
- bene. voglio una carta di stanza. ( iyi. bir oda anahtari istiyorum )
- non venite a me, andare agli altri! ( bana gelme, digerlerine git )

Adam tabi once bi kizardi ama.. Gayette nazik bi şekilde soyledim yani.

Sonra Caliştigim otelin patronundan konuyu acti GM. İşte nasil oldugunden fln bahsediyor. Hastahanede kanserden olmuş. Allah rahmet eylesin. Bizim ukala hemen lafa girdi

" cok aci cekti mi, ilaclarini kullaniyor muydu, yogurt seviyorsa bence bişey olmazdi, fişini m cekmişler yoksa, kanser hastaligi cok kotu bi durum yaa, benim arkadaşimda da vardi, papatya cayi yapiyorlardi onun icin, iyi geliyormuş. " ve inanmazsin daha aklima gelmeywn bir suru sacma sapan şey.

Adam olmuş. Allah rahmet eyleyip mekanini cennet kilsin de gec. Ne diye alengirli soru sorup beynimi siker ki..

Not : Difficile - zor , facile - kolay.
Not 2 : Valla telefondan yazmaya da aliştim , artik hizli yazabiliyorum.

27 Nisan 2014 Pazar

Sacmalar

telefondan yazmak zaten sacma bişey ama yine de kagit kalem olmamasi halinde ise gayette guzel bişekilde yariyo bence.

Yarin kiloyla plaja gitmeyi duşunuyoruz. Bugunden sozleştik. Sabah onda olacagim super otesi kahvaltidan aonra plaja gitcez işte.

Sevgili de bugun arayip gunaydin dedi. benim cevabim daha trajik tabi. Saatler 19:30 iken soyledigi icin iyi akşamlar demek istedin heralde diyince ben, o da savunmaya gecti kendisini hemen. E sen bu sabah uyumadin mi o yuzden sana gunaydin. Ben kendimi bozmamak icin haa o mu ben 4 de uyandim bu sayiliyo mu? dedigimde o da biraz bozuldu. Angutla surekli ama surekli bu pozisyona duşuyoruz niyeyse. Surekli  birbirimizi bozma cabasindayiz. Hal boyle oluncada birbirimizi anlayamiyoruz.

- şimdi de yayinimiza soyleyenin adini bilmedigim ama şarkisinin sozleri " neşeli gencleriz biz cibidibidip cibidibidipdip yaşayayi severiz cibidibidip cibidibidipdip bi pantolon bi gomlek cibidibidip cibidibidipdip isstedigimiz yere gideriz. hahay hava cok guzel gel seninle dolaşalim, hatta elele verip yarinlarda buluşalim "  olan eski 45'lik şarki yayinlarimiza ugruyor. Ben djiniz inya, 110.05 frekansiyla sizlerle radyo sacmada gun oldurecegim.. didididijeyyyy inyaaa.. Sacma saatler.

- balkanlardan gelen soguk hava dalgasinin etkisiyle başlayan bahar yagmurlariyla istanbuldaki carşamba semtini sel almiş, bu durum melen cayinin taşmasina yol acmiştir. Seyircilerimizin Ankarada kotu hava koşullari nedeniyle ustlerini başlarini kalin giyinmelerini oneriyor ve Antalyaya donuyoruz. Misirdan gelen sicak hava dalgasinin etkisi altinda olan Antalya yilin 10 ayi guneşli ve acik kalan iki ayda yagmur alarak Turkiyenin en cok nem alan bolgesidir. İkinci sirada mersin ve adana başbaşa goderken devaminda abtep, urfa ve maraş illerinin sicaklik dereceleri goz kamaştiriyor. Yaz aylarinda tatile gidecek Alman ve Turk tatilcilerin ugrak yeri yine de fethiyeden cikmiyor yor yor yor...

- Son dakika haberi. Flaş flaş flaş.. İnyanin yaninda gorunen kişi kimdi? - biz sadece arkadaşiz - arkadaşlar lutfen ozel hayata mudahale etmeyelim - inya gazetecileri gorunce saskinliktan ne yapti azzz sonraaaa - canim sen arka kapidan cik burasi guvenli degil basin bizi izliyor - inyanin yanindaki sarişin bağyan neden arka kapidan cikti azzz sonraaa.

- Profesor doc. dr inyadan kalp hastalarina ozel cagri. Lutfen ama lutfen kalbinizi dinleyin. Ne dedigine bi bakin kalbinizin sonra ona gore hareket edin. Yalvariyorum size ne olur dinleyin artik şunu. Kalp lan bu kalpp oleyim mi ben he oleyim mi ben. yillardir bu ekrandan size bagiriyoruz ama sonuc ne oluyor. Kimsede tik yok. Eger hemen dinlemezseniz bak kuser hea.

- Astrolog inyanin bu seneki burc yorumlariyla ekranlarinizdayiz. Koclar cok dikkat etmeli. Nisan ayinda koctan cikip bogaya gecen venusun aşk ihtişamiyla ayin carşik ilişkisi erosu sinirlendirebilir. İkizlere aşk fln yok. başak ve akrepler yerinde saymali bu aralar. aslan ve yay burclari arasindaki rekabet gitgide artiyor. Baliklar yine agliyo hep. Teraziye bişey diyemiyorum hep dengesini kaybedip hasta oluyor. Yengeclerde dursun artik agla agla nereye kadar para konuşur hep. amaaa kovalar ve oglaklar bu aralar pek bi neşeli.

- İnya takipte programiyla devam ediyoruz.
- kizimi kacirip tecavuz ettiler. boyunlar postlarinin altinda kalasicalar.
- peki kim yapmiş biliyor musunuz?
- bilmiyorum inya ne olur bulun kizimi.
- ekiplerimiz şu anda her yeri didik didik ariyor. ve bulunan hicbirşey yok ortada. Kiz kacirildi mi kacirilmadi mi, kendi istegi mi degilmi? onumuzdeki gunlerde gorecegiz..

- İnya ile mutlu mesutla tam gaz devam
- hatice teyze 455 yaşinda 20 evlilik yapmiş ve kocalarindan once beş kere olmuş olmuş dirilmiş. eski kocalarindan kalma emekli maaşlari, uc villa, dort traktor ve birsuru kucukbaş hayvani var. Hatice teyze soylemek istediklerin neler?
- oglum, bu dunyada hep deniyorum ama gercek insani bulamadim. oteki tarafta Dort defa huri gibi kullandilr beni. Bi ara nuri de olmuş olabilirim. ama ben senden elekturunk aldim cokca. evlen benimle.

( seyirci alkişlar )

- aaa yok hatice teyze senin talibin taaa nirvanadan talip abi. şu an telefonda canli yayinda. ben sizi başbaşa birakayim.

kacar.

Kanal sacmayi izlediniz
İyi gunler esen kalin.

26 Nisan 2014 Cumartesi

Başliksiz yazi

Şu an cidden cok iyiyim. Tek sikintim biraz yogun calişiyorum ve onumde bilgisayar olmayinca mecburen bi kac gun-hafta-ay telefondan yazma mecburiyetinde olabilirim ve telefonum ingilizce ( aslinda cince ) oldugundan dolayi TR katakter sorunu yaşiyorum şimdiden cok pardon tamam mi insanyavrularim.

Evden ciktim ve eşyalarimi Kiloya taşidim. Kilo dedim cunku ona bakinca hep kilo aklima geliyo siz kim oldugunu anlamişsinizdir zaten. Aslinda yeni işim kolay. Ama cok stres var burasi kesin. Sezonun acilmasiyla daha oncede dedigim gibi boşluk buldulca yazmaya ve yorumlariniza cevap vermeye calişacagim soz.

Yeni bir işe başlarken tanimadigim bir suru insanin " aa sen italyan misin hic bilmiyordum ee nasil oralar " diye soru sorunca soru soran kişiyi orda bogasim geliyor. Kisa ve oz diyorum ki ben de ona " evet 16 yaşima kadar kaldim Torinoda , alp daglarinda isvicreli heidi gibi inek falan sagiyorduk biz " diyip geciyorum. Ama kişimiz bunla yetinmeyip "senin baban mi italyan annen mi" diye sorunca " babam " diyip konuyu kapatiyorum. Cunku baba konusunda cok şansli bi insan degilim ben. Bu konuyu başka bi zaman baba ile ilgili bişey oldugunda soz anlatirim.

Sonra kişimiz tatmin olmaz ve sordugu soru " senin baban ne iş yapiyo, annenle nasil tanişmişlar " oluyo. Benim tarzimda araştirma sorusunu nerden buluyorlarsa artik. Ben boyle sorularla Asker arkadaşim piskuveti deliye cevirmiştim. Ama ne oldu oto-biyografisini yazip eline verince bi hayli şaşirdi. Bi de kaymakam olacakti o o yuzden onu yazmak istemedim bloga o gunlerde. Blogumu okuyosa filan haberi olsun şimdiden de...

Hal boyle olunca bende cildiriyorim napim yani elimde degil. Baba faktoru bana cok yabanci...

24 Nisan 2014 Perşembe

Iny(A)hu

Ahu ile bişi yaptık biz. Bişi yaptık diyince sanki dünyayı kurtaran adamı oynamış gibi bişey olduk. Ama durum öyle değil tabiki.

Sonunda açtık : Iny(A)hu === >>> inyahu.blogspot.com

Hep power rangersdaki Kimberly nin güçlerine sahip olmak istemişimdir. Çünkü onun makinası oluşturdukları robotun kalbini oluşturuyordu.

Bizde dedik ki.
Kalbimizden ne geliyorsa sen ordan ben burdan anlatayım.
ortak bi yerde toplayalım dedik.

Dedik ve açtık.

Hayırlı olsun.

İtalya'ya değil yalnız Alanya iskelesi’ne yollamam

sekiz yıl boyunca bütün salaklıklarıma katlandın, şımarıklıklarıma dayandın, yemek yapamıyorum diye fast food’a alıştın. O gün eline İtalya bileti verdiğim an sevinçten çılgına döneceğini biliyorum, bence hak ettin, git, gez toz...

Haziran geliyor malum, bizim evde de birbirimize ne hediye alacağımızın paniği yaşanıyor. Haziranın bizim için ayrı bir önemi var ki, sevgilimizle sekizinci senemizi doldurduk. O yüzden ona çok özel bir hediye vermem lazım. İyi, kötü, güzel, kavgalı, aşık, dargın, barışık her türlü entrikalı sekiz seneyi doldurduk. Sekiz sene boyunca benim bütün salaklıklarıma katlandı, şımarıklıklarıma dayandı, beni sırtladı, hastayken başımda bir dakika bile uyumadan bana baktı. Yemek yapamıyorum diye fast food yemeye bile alıştı. O yüzden ona hep hayalini kurduğu bir şeyi hediye etmek istiyorum açıkçası. Öyle ki, hediyem çok özel bir şey olmalı, hayatı boyunca hiç unutmamalı, gördüğü zaman gözleri fal taşı gibi açılmalı, bana olan sevgisi on kat artmalı, hatta hemen ardından dizlerinin üzerine çöküp “Köpeğin olurum, benle evlen” diye hüngür hüngür ağlamalı.
Şu olayları yaptıracak tek şey var, o da bir hafta İtalya’da yalnız başına tatil ayarlamak. O gün, eline İtalya biletini verdiğim an sevinçten çılgına döneceğini biliyorum, Boğaz Köprüsü’nün tapusunu versem öyle sevinmez, onu da biliyorum ama bir hafta sonra da dönmez oradan onu da biliyorum.
Varsın dönmesin, canım benim o mutlu olsun yeter... Yani bence hak etti, gitsin gezsin tozsun o dünyaya sadece salınmak için gelen insanların arasında kendini cennette hissetsin.
Ne var ki bunda, neticede önemli olan bizi birbirimize bağlayan sevgi değil mi? Güven olmazsa, aşk neye yarar hem. Üstelik güven dediğin nedir yani, adama da kızamam ki, beni de Amazon kadınlarının yağmur altında gitar çaldığı boş beleş adaya atsalar, “Ayy hayır, sevgilimi bırakmam” gibi laflar mı edeceğim, peh. Paşalar gibi o adaya yerleşip kendime orada bir gözlemeci açarım. O yüzden ona kızmam, bu isteğini yadırgamam çok saçma. Hem belki gerçekten haklıdır , İtalya’ya sadece mimarisi için gidiyordur, tarihi yerleri gezmek istiyordur.
Hemen kendi kendime Şokala partileri, benimkini ortalarına alan kişiler, kremşanti sıkıp ondan meyve salatası yapmaya çalışan yellozlar gibi sapık sapık şeyler düşünüyorum. Belki de sorun bendedir, gerçekten adamla alakası yoktur. Bir de sanki uçaktan iner inmez bütün İtalyan erkekleri bizimkine mi saldıracak? Hem denemekte ne var ki, sonuna kadar güveniyorum ona. Ve eminim ki buraya döndüğünde ilişkimiz daha rayına oturacak, her şey daha güzelleşecek. Onu öyle çok seviyorum ki, istediği şey benim canımı yaksa bile ona hediye edeceğim.
İtalya'ya değil yalnız Alanya iskelesi’ne yollamam
Şu an bu satırları okuyor olmalısın sevgili sevgilim. Valizine yerleştirmeyi düşündüğün prezervatifleri hemen aklından çıkartıyorsun. Sana hediyem 1-2 dakika bu olayın heyecanını yaşayıp gerçek zannetmendi. Umarım beğenmişsindir hediyeni, ağzının suyunu silip otur oturduğun yerde.
İtalya’ya tatile gidecekmiş de, bilmem neymiş. Seni değil İtalya'ya Alanya iskelesi'ne yalnız yollamam.

Not : İzinlidir hea.

23 Nisan 2014 Çarşamba

YALAN



Yalan dünyanın en kötü şeyidir. Önce bunda anlaşalım. Arkadaşlık ilişkileri için en önemli şey dürüstlük. Bunuda kafamıza kazıyalım. İnsanlar asla yalan söylememelidir diye sosyal mesajımızı da verelim. Hatta sen hiç yalan söylemezsin, Çünkü öyle bir insan değilsindir. Heleki arkadaş çevrene hiç yalan söylememişsindir.

Fakat şu anki durum farklı. Farklı diyorum çünkü yalan söylüyorum iki gündür. Yani dün ve bugündür. Sebebi malum , ben niye işten atıldım olayı.

İşten niye atıldım olayının gerçekliğini yalan yanlış anlatmayı geçtim, ki kesinlikle tüm çıplaklığıyla anlatıyorum soranlara. Asıl sorun bu değil tabi. Asıl sorun " Bana mutlu musun şu anda" diye sorulduğunda ciğerim parçalana parçalana evet diyorum. Asıl sorun bu!

Mutlu olamıyorum bu ara. En azından iki gündür. Çünkü arkadaşlarıma yalan söyleyebilecek biri değilim. Ama dediğim gibi soranlara mutluyum diyorum da, yalnız kaldığımda içimdeki o negatif enerji kendini açığa çıkartıyor.

Arkadaşlarıma da diyecek birşey yok. Ne zaman kendimi kötü hissetsem hep yanımdalar ama iyi bişeyler olduğunda etrafıma bi bakıyorum sadece ben varım. Arkadaşlarımın neredeyse hepsi kötü gün dostu.

Dünyanın sonuda gelse olmazsa beraber ölelim diyeceğim arkadaşlarım mevcut etrafımda. Hatta cehennemin dibine gidelim beraber desem olur diyecek kişiler tanıyorum. Ama cennette hurilerle sevişicez prezervatifleri hazırla desem sen önden git ben arkandan geliyorum diyip ekerler beni adım gibi biliyorum.

Ama şunu bilirim şunu görürüm birisi bana yalan söylediğinde ona inanmak için kendimi fazlasıyla zorluyorum orası ayrı. Tek cümlesi doğru olmayan ağzından yalan eksik olmayan insanın etrafımdaki azlığı da bu yönden iyi.

O yüzden bu yalanı biraz daha sürdürmek zorundayım / istiyorum. Mutlu mutsuzluğumu yaşamalıyım biraz daha.

21 Nisan 2014 Pazartesi

Özür

Bugün işten çıktım. ( atıldım ) Umarım birilerinin başı göğe ermiştir.

Alanya o kadar küçük bir yer ki , birine bişey dediğinizde diğer taraftan yankısını çok kolay bi şekilde duyuyorsunuz. Özel olarak yayınladığım buradaki yazılarımdan birisine takılmış. Şu gece işinde çalıştığım eski patronum. Hakkında yazdığım yazıdan o kadar nem kapmış ki, artık polislik dereceye kadar varmış. Kötü birşeyden bahsettiğimi düşünmüyorum, ayrıca küçük düşürücü bir durumda yoktu. ( Bu bana göre , sana göre ve herkese göre , bahsi geçen kişiye göre değil ..)

Açıkçası biraz Rezil olmuş bulunuyorum. Çünkü;

- Hakkında yazı yayınladığım sevgili eski patronum ona olmayan ihanetim yüzünden tek kalemle silebileceğini gösterdi.

- Hakkında yazı yayınladığım sevgili eski patronumun ne kadar ince ve güzel olduğundan bahsederken pot kırdığım için özür dilerim.

Neyse konuyu fazla uzatmaya gerek yok.
Kamuoyuna duyurulur..

Özür dilerim sizden ve bahsi geçen kişilerden.
Hakkınızda yazdığım yazıları zaten blogumdan kaldırdım. Farketmişsinizdir.

Bu da bana ders oldu...

Not : 15 mayısta sizden gizli gizli çıkarıp "Aaaa kitabım çıktı ya benim" isimli yazı başlığımıda erteledim. Çünkü bu sinirle yayınevini arayıp hallaç pamuğuna dönen hayatıma bi darbede ben koyayım istedim. 18 Ağustosa aldırdım tarihi.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Kilo


Şimdiki tek sorunum Kilolarım ve yemek yapamamam.

Kilolarım dedim de o kadar çok kilolu bişey değilim. 180 boyunda 75 kilo bişeyim. İşin aslı İki uzun çıtayı dikmişler ben diye kakalanıyorum. Ona yanarım. O kadar inceyim ki pencerenin korkuluğundan götüm geçse kafam geçmez o derece. Ama kulaklarıma laf ettirmem. Kepçeyim ben azcık. Hatta azcık değil bildiğin baya baya kepçeyim. Yaşlanınca nası bişey olucam merak ediyorum orası ayrı.

Deep ve Zompirin benden puding yapma olayından yola çıkacak olursam, üzgünüm deep ve zompircim benden ne puding olur ne de yahni. O yüzden siz bu sevdadan vazgeçin.

Kilo alamıyorum ben. Sabahtan akşama kadar ekmekte yesem. Bi gram kilo alamıyorum. Bi arkadaşımda da aynı durum vardı ama o baya baya zayıftı. Benden de zayıftı.Onun karnında solucan mı ne varmış Ondan mış zayıflığı.  Eskiden ben çok şişko bişeymişim mesela. Komşu teyzemizin birisi bana Balon diyip duruyodu. Seviyodum ama öyle demesini de. Bi de hep "Baloon gel bak sana erik getirdim" demesini bile özler oldum bu aralar. Adım balon kalmıştı da, Büyüyünce işte balon oldu sana kolon...

Mustafaya bakıyorum 180 boy 100 kilo. Bi de kendime bakıyorum boylarımız aynı, yaşlarımız aynı ama kilo arada uçurum var. 25 kilo. Ve günden güne de eriyorum.

Sigarayı bırakalı 2 gün oldu. Ben de sıcak çikolataya dadandım. Otelde hergün sıcak çikolata içer oldum. dakka başı gidip alıp geliyorum. Kilo aldırıyomuş da... Artık nasıl aldırıyor bilmem. Ama mutluluk onda orası kesin. Sigara içtikten sonra sigara içmeyen kişinin yanına gittiğimde kolonyanın hepsini kafamdan aşağıya boca da etsem "Sen sigara içmişsin" diye söylenen insanlar etrafımda olduğu sürece ben sigara içemiyorum arkadaş. Çalıştığım yerde kimse sigara içmiyo yaa var mı böyle bişey. Yani en azından bizim departmanda içen yok. Bu da beni cesaretlendiriyor. Hep İki gündür sigara içmememin sanırım faydasını da gördüm. Sigara kokmuyorum... Artık sıcak çikolata kokuyorum...

Yemek yapamıyorum çünkü şöyle bi durumla karşı karşıyayım. Yaptığım yemeği sadece ben yiyebiliyorum. Bu da benim şevkimi sonuna kadar kaçırıyor. Hoş sadece makarna yapabilen birinden bonfile yapmasını da bekleyemezsin.

Bide digitürk aman vermiyo. Önceden Türkmaxda süper diziler çıkardı ve evimde sürekli türkmax açıktı. Şimdi ise sürekli yemek programları. Bi amca var, sürekli ahtapottan bişeyler yapıyor. Bi teyze de sürekli adını bile duymadığım sebzelerle bişeyler yapıyo. Diğer teyze de yemeklere ilginç tat koycam diye dinazor daşşaaa  bile koyarım ben diyo.

Hal böyle olunca yemek yapmaktan soğudum. Hazır besleniyorum anlayacağın.

Ama bugün puding yaptım. Çikolatalı... Sigara aklıma gelmesin diye... Şu anda o bana bakıyo ben ona bakıyorum. Bakalım kim kimi yiyecek.

Sigarayı da karşıma alıp fırça basmayı düşünüyorum " Bak buraya kadarmış, artık beraber olamayız, ağzıma girip o kötü nikotin kokunu bedenime sokamazsın, buna izin vermiyorum artık. Lütfen git yoksa küfür etcem" diyip paketi çöpe de atmak isteyenlerdenim.

Mustafaya gittiğimde süper ötesi sandviçlerinden yediğimde doyduğumu hissetmeyi bırak çocuk üç tane tam ekmeğe yapsa ben yine de yerim ondan. Çünkü çok lezzetli yapıyo. Dün akşam mesela. Onun evine gittim. Mustafa ne yiyelim dediğinde bana ya sen yemeği kafana göre takıl çok bulaşık çıkartma yıkarım ben.. diyorum sürekli. Neden? Çünkü dedim ya Mustafa süper yemek yapıyo.

Şimdi süper yemek yapıyo diyince ben bi utandım tabi. Valla billa.. Yemek yapabilmeyi, yeni tatlar keşfetmeyi o kadar çok istiyorum ki.. Gastronomi okumuş ve yarıda bırakmış birisi olarak kendimden çok şiddetli bir şekilde utanıyorum şu an.

Eczaneye sorduğumda. Yağlı ve bol proteinli yemekler ye diyor bana. Bi de fiyatı 99,90 TL kutusu kocaman bişey olan ismi protein tozu olan bi maddeyi bana satmaya çalışıyorlar o ayrı. Balık yağı desen.. Ondan midem bulanıyor. Ne zaman alsam kusuyorum. Sonra kilo almak yerine kilo veriyorum sürekli. Hem ben yağlı bişey yiyeceğim diye patates kızartsam patates yerine kilo alıcam diye o yağı içerim. Sonuçta yağ..

Bide Kanalizasyon Balığı Cessinin Bloğunda gördüğüm Kore dizisi " My girlfriend is a Gumiho" dizisine başladım. Geberip geberip geliyorum tekrar. Güzel yani.

18 Nisan 2014 Cuma

Carte D'or Selectin Mini


Önce gelen maili okuyalım... Tık Tık

Ayıptır söylemesi azcık fikrimühim oluyorumda. Dün Sevgili fikrimühim bana Carte D'or Selection Miniden üç tane alıp ( tabi bu ücretsiz kampanya koduyla alıyorum ) denememi istedi. Bunun yanında sevgilimle çekeceğim bi kaç fotoğrafı istedi. Tabi fotoğraflarda beğenilirse Tvde mi ne çıkıcakmış.

Bende gittim Migrosa kodumu verdim. Üç tane Carte D'or Selection Mini dondurmamı aldım. Sonra arkadaşlarımın yanına gidip "Yahu siz sevgilisiniz işte ben sizin fotolarınızı çekeyim" dedim.

Kabul ettiler

Ortaya Çıkanlar alttaki gibi.

Tadı Güzel hem, Kesinlikle tavsiye ediyorum size de.

Twitterdaki paylaşımlarım için : Tık Tık

İnstagram paylaşımlarım için : Tık Tık






17 Nisan 2014 Perşembe

30 OLABİLMEK ve küçükken



Yavaş yavaş 30 oluyorum. 2 sene sonra en azından.
Bence 25 - 30 yaş arası en güzel yaşlar. Çünkü üniversite o dönemde bitiyor ve iş hayatına atılıp hayatın ne getireceğini henüz kestiremediğin beyninin hallaç pamuğuna döndüğü dönem budur bana göre.
Uzun bi aradan sonra tespit yapayım dedim..

Çürük elma

Bu dönemde arkadaşlık ilişkilerin hat safhaya çıkar. İş arkadaşlarından tutta okul arkadaşlarının hepsi aynı döneme geleceği için bir ayrım yaparsın. Bu iyi dersin bu kötü eee kaka bu dersin. Düğünü olanlar düğünlerini yaparlar üstüne bi de çocuk yaparlar çok geç kaldık diyerek, askere gitmeyenler askere giderler, Yurtdışı planları olanlar yurt dışına çıkarlar. Ama sen henüz birşey yapmadığın için 25-30 yaş arası sendromunu unutmamışsındır.

Hala doksanlardan kalma kafan telefonun icad edildiğini, Kocaman LCD televizyonların piyasaya sürüldüğünü bunun yanında teknolojinin artık o kadar çok geliştiğini ve Konuşan saatin sana çinden bi arkadaşının gönderdiğini farkettiğinde teknoloji denilen bu mükemmel şeyin sana doksanlarda neden uğramadığından yakınırsın.

Meslek Hayatımız

Eskiden çok fazla şey olmak istersin mesela. Oyunlar arasında varsa üç beş erkek, üç beş kız, ünlü olma oyununda kızlar genelde Sibel Can, Hülya Avşar olmak isterken sen sadece Tarkan ve Burak Kuttan öteye gidemiyorsun. Hatta bu öyle birşey ki, Tarkan ve Burak Kutun bütün kartpostallarını arkadaşlarına yalvar yakar istiyorsun. Çünkü Tarkan ve Burak Kut o dönemin Pop Starları. Kızlarda onlara hayran.

Meslek hayatına atıldığında, ilkokulda öğretmenin sana "Büyüyünce ne olmak istiyorsun" diye sorduğunda "Ben astronot olcam uzaya gitcem, marslılarla arkadaş olcam, onlarla evcilik oynucaz hatta Patty de gelcek bizimle" dediğinde o an ki heyecan..

Kızlar genelde avaukat, öğretmen, doktor olmayı isterlerdi. Erkekler de Futbolcu , öğretmen olmayı isterlerdi. Ama sıra bana geldiğinde Astronottan öteye çıkamıyordum. Çünkü çok uç noktaydı benim için Astronot olmak. Öğretmen olmak, Avukat olmak bana çok basit gelirdi o zamanlar. Düşünceme göre Astronotlar Öğretmen ve avukat olabilirlerdi, ama avukatlar ve öğretmenler asla Astronot olamazlardı.

Aynı şeyi bilim adamı olmak istediğimde de düşünmüştüm. 12 yaşında Öğretmenim tekrar bana sorduğunda aynı soruyu "Bilim adamı olcam ben" demiştim. Çünkü Astonot olmak o zamanlar benim gündemimden çıkmıştı. Biraz daha sınırladım kendimi o zaman. Bu sefer Astronotları kim neden uzaya gönderiyor diye merak edince Bilim adamı olmak daha mantıklı gelmişti bana.

Fakat sonra sonra baktım bu meslekler çok sıkıcı. Hiç bana göre değil. Turizm ve Otel işletmeciğine girdim. Anam konu sapmış yine...

Evlilik

Biriyle berbersen bu dönemde mutlaka şunu söylemiş yada duymuş olacaksındır " Ne zaman evleniyoruz bizimkiler bıd bıd ediyorlar "...

Gece dışarı çıkmak için de bi ton yalan atmayada gerek kalmıyo aileye. Çünkü sen aklı başında 25 - 30 yaş arası sendromuna girmiş bir kişisindir artık. Hoşgeldin aramıza kardeşim. İlk başta zaten bir işe başladığın için kendi paranı kazanıyorsun , bi süre sonra kendi evine çıkıyorsun, mutfağıydı, tuvaletiydi, yemeğiydi, içmesiydi derken herşeyin senin üstüne bindiğinin farkına varıyorsun.

Zaten kariyer yapıcam diye kendi kendini yediğin yetmiyormuş gibi sürekli birşeyler geç kalıyorsun. Arkadaşların arasında sürekli ama sürekli meşgul moduna giriyorsun. Üniversiteden arkadaşlarınla buluşmalar yaptığında "ben bugün gelemeyeceğim" dediğinde gıkını çıkarmayan arkadaşların bi anda uzaklaşıverirler senden. Çünkü isimleri arkadaştır onların.

Hayatına bir kişi istediğinde bunu en yakın çevrende bir dedikodu başlatarakta yapabilirsin. Bu işe yarıyor. Denedim biliyorum çünkü. İşe başladığın için sosyal hayat diye bir kavram hayatında artık olmadığı için en yakının olan iş çevrenden hayatına birinin girmesinin uygun olduğunu düşünürsün. Sürekli bi eleme moduna girip birini bulduğunda hah işte bu hayatımın anlamı dedikten sonra Telefonuna bu kişiyi, aşkitom, aşkım, Aşk.., Yarim, Yarcım, vs gibi bir sürü nickle onun senin sevgilin olduğunu gösteren isimlerle kaydedersin. Zamanı gelirse de o isim bi başkasına geçer zaten.

En son aile baskısında ise beraber olduğun kişi ile bir anlaşma noktasına gelirsin. Evlenecek miyiz böyle mi olacak dersin. Çünkü iki tarafında ailesi artık sürekli bıd bıd konuşmaya devam ederler. Evlenip çok geç kaldık bi de üstüne çocuk yapalım tam olsun dersin.

Neyse işte 30 yaş gelince sanki pat diye 30 yaşının getirdiklerini alacakmışız gibi duruyo ama o öyle değil. Çabuk gelsin de bitsin bu bekleyiş diyorum artık.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Şu an

Bir haftadır çalışıyorum ve acaip derecede yoğunum. Bi yandan oteli açıyoruz, bi yandan otel çok sorta girip dolmasın diye debeleniyoruz, diğer yandan personel kıyafetleri ne oldu derken bi bakmışız kendimizi akşam yemeğinde zor buluyoruz. Müdürle ben.. Yani yeni müdürüm... Şekerli Finduk...

Çok heyecanlı bir kadın. Ama işinin ehli bir kadın. Bana daha güvenemedi. Yani işimi tam yapıyorum. Forecastı net kontrol ediyorum, ingilizce ve almanca yazışmaları yapıyorum, Grup taleplerine cevap veriyorum, Stopları ve aksiyonları kontrol ediyorum , günlük girilen rezervasyonları kontrol edip üstüne tekrar fiyatlandırmasını yapıyorum... Benim yapmam gerekenler bunlar. Yani bir rezervasyon şefinin yapması gerekenler kısmen bunlar. Şimdilik tek sorunum Thomas Cook Northen Europanın Forecastını bilememek. Ki ben Şekerli Findukun peşinden dört gündür koşturuyorum. Ne olur gösterin bana ne olur gösterin bana diye ama kadın bi türlü boş kalmıyo. Ne zaman görsem sürekli bişeylerle meşgul. Odasına giriyorum bi yazışma halinde, işe başladığımdan beri konseptin yazımını bile tamamen bitiremedik. Hoş ingilizce ve italyanca çevirisi bende. Excel tasarımı da bende...

Eb listesini hazırlayayım dedim bugün. Eb dönemi 30 nisanda bitiyo ama ben 15 gün önceden bi hazırlık yapayım dedim. O kadar çok indirim vermişiz ki. Kişi başı olan 30 EUROluk fiyat bi anda oluyo sana 13 EURO. dehşet bi düşüş var. İç pazar fiyatlarına bakıyorum bu fiyatların 4 katı bi farklılık oluşturuyor. Haliyle bende önümden kontratları ayırmıyorum. Bi yandan da yazışmalar ve diğer şeyler vs vs ... 

Tam anlamıyla bir şef edasıyla çalışmıyorum burası bi gerçek. Ama öğrenmem gereken o kadar çok şey var ki. 

Bu aralar tiyatroyu da boşladım. Aklıma bir espri geliyo sürekli, ama yazamıyorum... Algılarım tamamen kapandı gibi birşey. 

Yoğunluktan bi kaç bloga bakıp yorum bırakıp kaçıyorum. Ceee ee dermiş gibi ama olsun. Fakat feedly saolsun okundu okunmadı tikleri var onun. Herkesinkini yavaş yavaş okuyorum. Fikir alıyorum... Bi kaçına da dediğim gibi yorum bırakıp kaçıyorum.

Sürekli takipte olduğum bloglar var elbette. Bunun için ileride tekrar bi yazı yazacağım o aklımda. Sadece bunu bir özür yazısı olarak bilmenizi istiyorum. Son durumum bu.

Sezon açıldı... Ve benim yoğunluğum başladı.

Affola...

Tanışma şeyimiz

Kendi fantazi dünyamda bir çok insan barındırırım. Toplamın  %20 lık kısmını ünlüler , kalanın %5lik kısmını dışarıdan görüpte offff karizmaya bak ne yakışıklı tip dediklerim , kalanın % 10 luk kısmını Üniversiteden kalma arkadaşlarım, kalanın % 10 luk kısmını da  cesaret edipte tanışamadığım insanlar, Kalan yüzdelik dilimi de sürekli sevgilime ayırmışımdır.

Ben doğumgünlerimde sürekli yalnız takılırım. ve singleları oynarım. sevgilim varsa bile onu o gün eker hatta  o gün doğumgünüm olduğunu bile söylemem kendim başka başka yerlere gider alışveriş yapar, cafelere gider, sinemaya gider, kitapçılarda beğendiğim kitaplar varsa alırım beğenmediklerim varsa bırakırım. Kısacası o gün Paranın Amına Korum! terimiyle günü sonlandırırım.Bana her zaman şu özel gün saçmalıklarının kapitalizmin içinde yok olmuş dünyanın bir esareti olarak gelir. Bana göre yine insan sadece özel günlerde değil hergün hatırlanmalı ( Çok Obsesif durdu, salak mıyım olm başka işim yok her saniye seni düşünücem ). Zaten her saniye düşünüyorum diyen adam da ya yalan söylüyodur. Ya da amele takımdır. hatta günün her saati bir hediye alınmalı ki kapitalizmin ruhu ortaya çıksın.Saatlik hediye alınsın yeni kampanya başlatalım.


- Merhaba nasılsın eğleniyor musun?
- Evet eğleniyorum. birazda başım dönüyor.
- dans edelim mi?
- olur edelim.

Piste çıktığımızda gözgöze geliyoruz sürekli. Benim 28 yıl önce o gün doğduğumu bilmeyen insan belki de bugün bizim tanışma yıldönümümüz olarak beni bekliyordu. Karşımdan salına salına gelen adamı radarlarımın alanına almam 10 saniye sürmedi. Ortam karanlık olmasa bir saniye bile sürmez ya...
Biz dans ederken tanışmaya başladık.

- Sezai ben
- Denis bende.
- Buralarda mı oturuyorsun?
- Evet Beşiktaşta sen?
- Ben Ortaköyde oturuyorum.

Tanışmalarım genelde burda son noktayı bulurdu. Belki arada tuz biber olsun diye Yaşını ve benim semte ne kadar yakın oturduğunu filan söylerim. Ama Sezai deki bu ilginç ışık... beni yerimden gümbür gümbür oynattı... 6 senelik ilişkimin ilk rampasına geçiş aşamasına geldik.

O akşam beraber çıktık. ama beşiktaş meydandan ayrıldık. oraya kadar yürüdük beraber. yürürken sürekli kendinden bahsetti. ben sadece dinlemekle kaldım. Telefon numaralarımızı verdik birbirimize. Ümitsizce vermiştim zaten. aramaz diye bekliyordum. şayet ben aramayacaktım onu. Arasa açarım ama. Bunun da öncekiler gibi sadece geceyi yalnız geçirmeyelim abi hesabına benimle tanıştığının hatta daha fazla ileriye gitmek istediğini falan sanmıştm. ne bileyim ben hala devam edecek olan bir ilişkinin ilk adımlarını attığımızı.

Tanıştığım adam da ilk olarak tırnaklarına sonra kafasına ( saçı var mı yok mu diye değil bakıyorum işte )sonra da vucut ölçüleri beni cezbediyor. Hani olmadı ilişkimiz yerinde gidiyor. Tırnakları bakımsızsa Manikürde yaparım pedikürde yaparım... O olmazsa oldurucaz artık..

Gittiğim günün cumartesi olabilme ihtimali olan bardan ertesi günün pazar olması beni de ayrıca cezbediyor. Sabah uyandığımda telefonuma mesaj gelmiş Mesajın içeriği tam olarak şöyle "Bugün büyükadada kahvaltı keyfine var mısın?" Varım tabi.. hergün böyle şans gelmiyo insanın başına. Mesaj malum Sezaiden gelmiş. Mesaj çekmedim ben de. Direk aradım. hiç selam bile vermeden "Evet varım nerdesin sen?" dedim. Telefondaki sesin heyecanlı olması elimdeki telefonun tir tir titremesine neden oldu.

Tamam Sezai karizmaydı yakışıklıydı boyu boyuma huyuma biriydi ama onda beni ondan soğutan tek birşey vardı o da Ses tonu.. Bana Ekşi limon yemiş hissi veriyordu. Limonu yersinde ağzın böyle bi tuhaf olur ya. dilin damağına yapışır ağzın sulanır falan. Aynen öyle işte.

Büyükada vapur iskelesinin önünde buluştuk. Karşıdan sallana sallana gelen bu adamı gözüm bi yerden ısırıyo ama nerden derken Elini kaldırıp bana selam verdi. Elinde içki şişeleri gidiyoruz. Favorim Absolut votka tabi. Amaç bokunu çıkarana kadar güneşin altında içmek. Başka işimiz yokmuş gibi.

Devamını Bi ara yazarım...

Kaçtım

Not : İsmim 2007ye kadar Denis'di.. Kimlik değiştirdim de.. :)

14 Nisan 2014 Pazartesi

Şifreli Öykü MİMİ

Uyuşuk hayalperest saolsun istediğim bir mimdi zaten
:)

Teşekürler spaydırmen :)

Maviye iz sürüp ahu gibi gözlerim olsa, dondurma yiyerek dondurma delisi gibi olabilirim. Sonra anarşik tavırlar sergileyip yüreğimden düşen son yaprağın izlerini de zompirlerle paylaşabilirim. Ama yapmıyorum baaaakkkkk...

Sade ve derin hayat çizelgemde Handan karakterinden öteye geçmek, sonra belki bol bol hamiyetli günler geçirip, Uyuşuk Uyuşuk hayalperest hayalperest takılasımda var.

Ama hep son günlerde şu Mozartın ( İsviçre çikolatası ) , Şımarık olmayan çikolatadan yedim. Hem de baya baya, ilk başlardan anarşist gibi davranıp kendimi dondurma delisi gibi görmem de cabası. Bu konuyu Zompirlere gönderiyorum. Onlar ilgilensin bi zahmet.

En başta ne demiştim. Maviye iz sürüp.... Mavi gibi bi hayatım olmalı. Erkeğim sonuçta pembe mi olcak hem. Umay umay dudağına mor ruj sürmesi gibi kirpiklerime mor rimel süresim de vardı aslında ama fazla satanist kaçar diye Yalnızlar rıhtımına uğradım. Bi çay içtim orda. sessiz sedasız, sade ve derin hayatımda.

O kadar izler varki.

10 yıl önce sorsalardı bana bunu, "Olm delik deşik ettiniz yüreğimden düşen son yaprağı" da diyip ağzımdan tükürükler saça saça etrafa bağırırdım. Hem MyReallarımın arasında ki tek uzantı yine de ben. Çok mu bencilim bilemedim ki. Tamam çok fazla Uyuşuk Hayalperest olabilirim ama bencilllikte bi yere kadar.

Arkadaşlarım beni severler. Hep saygı duyarlar. Bi de severler yine. Sonra hep saygı fln duyuyorlar. Çünkü güldürüyorum onları. Bi de bi ton espri yapabiliyorum. Truvalı helen gibi davranıp tekrar bi truva savaşı başlatsam mesela

Tabi başka bir hayalim daha var o da uçan karavanla seyahatlerime devam etmek. Hem karavanda Tarçınlı Domateste yerim. Ordan Zeritteye de Uğrarım. Çok severim ben Zeritteyi, gezilesi yer hem. Zerittede Keyakinin kayıkları da var. Kayıkçı keyaki derler orda. Arada bir balık tutmaya çıkıyor Keyaki. Hem onun kayıkları sürekli Pembe oluyor niyeyse. Ben maviyi severim halbuki. Bahar mavisi. Gökyüzü mavisidir bana göre. Elsalı saatlerde güzel gider.


İsimleri geçenler Mimlenmiştir... Söyliiimmmm :)

Bura


12 Nisan 2014 Cumartesi

Pokemondaki Ho-oh

Ho-oh bildiğimiz üzere animede efsane bir kuş türü olarak gösterilmiştir. Animede ilk bölümde gösterildi Ho-oh. Ve Ash pokedex’e sorduğu zaman bilinmeyen bir tür pokemon olduğu cevabını almıştı.


Pikachu’nun acilen Pokemon Center’a gittiği bölümde (2. bölüm) Ash, Prof. Oak ile konuşurken 4 efsanenin tablolarını görmüş(Lugia,Ho-oh,Zapdos ve Köpek üçlüsü) ve bunu Oak’a söylerken , Oak Ash’in yanıldığını,hiç onların görülmediğini söylemişti. Orda gösterilen tablolardan 2. sıradaki Ho-oh’un tablosudur. Ve Ho-oh’un tablosu efsanevi kuş Hüma Kuşu’na benzetilmiştir.


Dediğim gibi Ho-oh, Hüma kuşu baz alınarak çizilmiş bir pokemondur.Ho-oh’un hüma kuşuyla çok benzerliği bulunmakta.

1-) İlk olarak isimden başlarsam Ho-oh --> Huma Bird birbirine benzerliğini görebilirsiniz. Ayrıca Höö Bird veya bir bakımdan Phoenix(Anka kuşu) ‘e benzediğini söyleyebiliriz.




Hüma Kuşu Nedir? (Höö Kuşu)
2-) Bulbapedia’da Ho-oh’un açıklaması şöyle verilmiştir:

Ho-oh! Hüma Kuşu gibi uzun bir yaşam boyunca asla dinlenmeden her zaman gökyüzünün en uç noktalarında uçan efsanevi bir kuştur.

Wikipedia’dan araştırdığımızda ise Hüma kuşu için aynen şunlar denilmiştir.

Çoğu yerlerde cennet kuşu olarak da bilinmektedir. Görünmeyecek şekilde çok yükseklerde uçan ve asla dinlenmeden sürekli uçan ve bazı kaynaklara göre ayaklarının olmadığı nakledilen efsanevi bir kuştur.



3-) Bulbapedia: Ho-oh
Ho-oh yeniden yaşama gelmek için kendini yakar ve küllerinden yeniden doğar.

Wikipedia:Hüma
Hüma’nın Phoenix gibi birkaç yüzyılda kendini yakarak küllerinden yeniden doğduğu inancıda yayındır.

4-) Bulbapedia: Ho-oh
Ho-oh bir servet ve dostluk sembolüdür.Bakışları herkese mutluluk veririr.

Wikipedia: Hüma
Bazı inanışlara göre Hüma Kuşu, devlet kuşu olarakda bilinmektedir.Konduğu yere mutluluk getirir.Gölgesinin düştüğü kişi hükümdar ilan edilir.Bu yüzden Hümayun kelimesi padişah,hükümdar anlamını almıştır.

5-) Bulbapedia: Ho-oh
Gökkuşağı rengi kanatlarından dolayı, Gökkuşağı tüylü kuş tanrı Achiyalabopa’ya benzemektedir.

ItüSözlük: Achiyalabopa
Pueblo(Amerika’nın güneybatı eyaletlerindeki kızıldereli halka verilen ad) halkının büyük kuş tanrısı




6-)Ayrıca yine renklerinden dolayı Ho-oh’u Simurg’a da benzetebiliriz.




7-)Yeniden Hüma’ya dönecek olursak ek bilgi olarak şunları söyleyebiliriz:

“Hüma kuşunun ayaklarının olmadığı, yere asla inmediği, havadan yumurtladığı ve yavrusunun yine havada yumurtadan çıktığı söylenir.Hiç kimse Hüma’yı canlı olarak yakalayamaz ya da göremez. Hüma'yı bilerek öldüren kişinin kırk gün içinde öleceği de yaygın inançlar arasındadır.”

8-)Ayrıca tipleme olarak baktığımızda ise Ho-oh’un Fire Bird(Ateş Kuşu) ile birebir aynı şekilde olduğunu görebiliriz.




9-) Yine Çin Mitolojisinde efsanevi kuş Houhou’dan da esinlenerek çizilmiştir.Zaten Ho-oh’un Japon dilindeki ismi HouHou.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Sosyal Medya'ya Son Söz -Mim-

Titania ve deeptone ve Nihal Baysal Koçer bana yine mim attılar :)
Ha bi de keyaki de mimlemişti yorumlarda.
Yapayım hemen de aradan çıksın. :)
Bu aralar mimlerde moda oldu yine. Yap yap bitmiyo. Mim blogu açıcam. Adını da inyamim.blogspot.com koycam.. hihihihih :)

Sosyal medya kapanacak olsa son olarak ne yazardın?



Facebook benim oyun oynadığım alan ve iş arkadaşlarım çoğunlukta olduğu için üzüleceğimi sanmıyorum. Ama son sözüm de "Elveda farmville ve saga oyunları" olurdu heralde.




Twitterın kapanmasına alıştım zaten. Alternatifi mutlaka çıkar ki.
Zaten hep RT yapmaktan.. Kapansa da gam yemem.



Şimdi zaten kapalı. Eksikliğini çok pis bi şekilde hissediyorum.
O yüzden Mr Juvenin sayfasında " Yes Mr. Juve youtube is stopped in Turkey sorry not following you, to go to  dailymotion " derdim allah biliyo.

Tr açıklama : Evet Mr Juve Youtube Türkiyede yasaklandı, dailymotiona gidiyorum"


Kullanmıyorum zaten gerek yok bence. Çok gereksiz kapansın bence.





Picasa kullanıyorum zaten. Çok gerek yok. Ben göreyim yeter :)

Alışamadım ben buna. Açmıştım bi aralar resim yüklerim falan ama Bloggerla mantığı aynı. "Güle güle" der çıkarım.



"Oha Çüş" yazarım. Ne yazıcam başka :)






Mimlediklerim ise....
Herkesler zaten deeptone saolsun yine adam bırakmamış. Yapmayan varsa mimlendi bilin istedim.
Adminpanpa sen yoksun bak sen yap :)
Bide 4 de yapar mı ki?
Gizli Birisi de yapsın.
Safransarı baaak sen de varsın ona göre.
Tatlı kedi sende yap :)

8 Nisan 2014 Salı

Yapılacaklar Listesi

-          1 - Titanianın mimini yap
-         2 -  Blogunu seslendir
-         3 -  Sade ve derini baştan yaz ( Yorumla yani )
-         4 -  Vertigo ile sahilde kahvaltı yap. Ama sadece kahvaltı yap. Çok istiyordu
-         5 - Güneyin Fotolarını Grid yap. Lazım olacak
-          6- Pehitonun tarot falını yayınla ( Enerjisi biraz az bekle biraz daha )
-          7 - Şımarımtrak Çikolatanın tarot falını yayınla
-          8 - Avrupa Projesini gözden geçir. Gittiğin yerleri anlat.
-          9 - Bir haftalık aşk sendromu yazı dizisine devam et
-          10 -  Denemelere devam et
-          11 - Yayıneviyle görüş. Baskı ne durumda?
-          12 - Hayat hikayeni anlatmaya çalış ( Sanki çok normalmiş gibi )
-          13 - Film Repliklerinden metin yaz
-          14 - Hunilisozluk.com a entariler girmeye devam et ( çok eğlenceli )
-          15 - Eski Blogcanlarını etkinliğe çağır
-          16 - Çalıştığın oteldeki garsonun adını öğren ( 4 gündür çalışıyosun adamın adını bilmiyosun ayıp be )
-          17 - Mitolojik bir hikaye anlat
-          18 - Eksik Testin Devamını yayınla
             19 - Takip ettiğin blogları tekrar gözden geçir ve tanıtımlarını yeniden yap

7 Nisan 2014 Pazartesi

Merhaba De - Biraz Ciddiyet

Ne kafirin küfrü , ne de zalimin zulmü. Yaradır eş dost bildiklerinin kazıkları .
Hayatın en onmaz dönemeçlerinde bir el bir ses beklerken  , bir parça da onlar koparma derdine girince ne acı oluyor. Birden yaşlanı veriyorsun işte o zaman . Omuzların düşüyor ,gözlerin artık boşluğa bakmaya başlıyor.Yalnız çıktığın imtihan dünyasında asılnda o zaman yalnızlığı damarlarınıza kadar hissediyorsunuz.Yolda yürürken çınar ağacından düşen sonbahar küskünleri gazellere basarak çıkartıkları çıtırtı yoldaşın oluyor.Belki aklına dilinin ucuna bir meladi yerleşiyor . Mırıldanırken insanların sana bakışlarını görüyorsun ; sen en hafif adımlarla ilerlerken onlar hışımla senden uzaklaşırcasına adımlarını hızlıca atıyor.

Yepyeni bir güne bu ruh hali ile girdiğinde her zaman selam verdiğin çöpçüyü es geçiyorsun , iş yerine girdiğinde merhabanla insanlara bir tebessüm gönderdiğin rutinleşmiş hareketin bile terk ediyor seni.

Peki asıl soru şu : Sen neden terk edemiyorsun ?

                             Yoksa o mutsuzluktan nemalanıyormusun?
                      
                            Ya da  o zincirin bir parçası olmak cazip mi geliyor?

                           Neden seni yoranları bırakmıyorsun?

İş yerinden çıkıyorsun sessiz sedasız . Mor bir akşam selamlıyor seni dışarıda ufkun kızıllığına takılıyor göz bebeklerin.Rüzgar okşarken ruhunu sadece ceketinin yakalarını kaldırabiliryorsun.

Nasıl bir fotoğraf sence!

Renklide okeye dönüyorsun… son şansın .Kaldırımları eskitmeye çalışırken varıyorsun evin kapısına ve  küncülü ekmek almayı unuttuğunu bile fark edemiyorsun.Ev girip ilkkez anahtarı umursuzca bir yere bırakıyorsun yarın deliler gibi arayacağını bilmene rağmen.Kitaplıkta yarım bıraktığın Michael Cunningham ın kitabını alıp, en sevdiğin koltuğunu pencereye yaklaştırarak okumaya başlarsın. Aylar bitiremediğin kitabı bitirirsin.
Bilgisayarını açarsın elin birkaç defa msn ni açmaya gitsede  o insanların varlığından dolayı açmazsın.Bir kaç şarkı açarsın dinlemek için Zuhal  Olcay ın yalnızlığım şarkısını dinlersin . Kanepeye uzanmış tavanı seyrederken .

Böyle kaç akşam geçirirsin sen bile sayamazsın.

Alışkınlıklarına bir alışkanlık daha katma noktasındasın. Yalnızlığa alışmak.
Kader tüm hayatın olaylar zinciri . En büyük gerçekse olup olmamak der ya bir arabesk  şarkıda . Neyden yorgun olduğunun tayini yapıp mevzuya nokta koymaktır .Bırakmasını öğrenmek lazım bence .BIRAKMAK. Hayatımızda yapamadığımız ender şeylerden biridir değimli?

Hadi bak doğum günün geldi çattı … Hadi MERHABA DE .                                                            

Merhaba de ki gönlündeki şansızlığı yok edemeyecek güce erişme şansına sahip  olasın.
Merhaba de ki ruhunda ki incinmişliği kabul etme şansına sahip olasın.
O halde ne diyoruz herkese “MERHABA” diyoruz...     

olan bitenden habersiz yaşamaya devam edersin. Kalbindeki eksiklik her zaman seni kovalar ama sen de bunun farkına varmazsın. Ruhunun derinliklerine işlemiş diğer seni çıkarmaya yönelik ikilemler yaşarsın ki bu tartışmasız hayatta sen de kendinin yok olma aşamasında olduğunu anlarsın. Bu da sana tartışmayı kiminle ve neden yaptığının göstergesi olur. Aslında yapılanma aşamasındaki bedenin seni kurtarmaya yönelik bi takım ilişki içine girer seninle beraber ama sen de bundan bir zevk almayıp doğru dürüst bir ilişki içine giremezsin kendinle.

İlgili zeka birimleri sana bunu kanıtlamaya yeterince iyilik sağlamada çalışıyorlar ama sen de bundan yakınıyorsun ve yapılması gerekenin ne olduğunun farkına varmıyorsun. Soğukluk damarına işliyor. Kış gecelerinin ayazına bağlı olarak sen de bundan ne zevk alıyorsun ne de baka bişey. Kendi zevklerini tanıyamaz hale geliyorsun.                   

Yaşamak! Bu senin tek evren..... yaşamanın sırrına erişememenin keşfinden kendini de bulamaıyorsun sonunda. Aslında biz de bunu birbirimize yapmakta olduğumuzda sen de ben de bunları ve olanları çok iyi biliyoruz. Aslında yapmaya çalıştıklarımızla çelişki yok mu? Hiç birimizin... var... olmaz olur mu... hem de çok var... “olmak ya da olmamak” deyimi burdan geliyo olsa gerek.

Biz bu dünyaya gelen iki yabancının elinde kalmış kötümser bakışlarız. Ne zaman olur ki biz gideriz bu dünyadan anlaki sen ve ben orda beraber olacağız. Adem ve havva dan beri gelen insanoğlunun Nuh la hayat bulması bu yüzden midir. Yani kavramların çelişkilerine pek takılmamaları. Nuhun ilahi varlığa “RAB” inanması ve bu yüzden kendini azletmesi bundan mıdır sence? Sormak ve sorgulamak için başka bir tecrübenin gerektirdiği bir dünyada yaşamaktayız... sen ben o biz siz onlar...


Yusuf amerikaya gittikten sonra ne kadar karalamaya çalışsalarda amaçlarına ulaşamamışlardır. Çünkü yusufun dürüstlüğü bunlara engel oluyor. Daha sonra türkleri yerme amaçlı yazılan bir çok yazıya göğüs geren ve ileri de taklitlerinden bile sakınılan bir insandır Yusuf. Nam-ı Diğer Yousef...

Padişahtann aldığı izinle amerikanın yeni dünyanın yolunu tutar. Amerikalılar bu “muhteşem” türkü görünce korkmaya hatta irkmeye devam ederler. Ama ne var ki yusufun gönlündeki tek olay “güreş”lerde yenilmemek. Hayatını yenilmemeye addayan yusuf. Amerikada kısa sürede ün salmış, her ne kadar şike teklif edilse de kabul etmemiş bütün istekleri eliyle geri çevirmiştir. Hatta o zamanın en ünlü gazetesi trajı bir milyonu bulan “THE WORLD” yusuf hakkında çeşitli kötülemeler de bulunmuş olsa da yusuf bunlara aldırmamış..

THE WORLD'DE YAZAN YAZI

“Bu türke yenilmek yasak. Yenildiğinde padişah kellesini istemiş.. bu yüzden ona yenilmenin yasak olduğu söylenmiştir.”

bir keresinde yusuf o dönemin en ünlü amerkalı güreşçisi Bondo ile ringde karşılaştı. Bondo ringden kendini atınca seyirciler yuhalamaya başladılar. Yusuf bondo için yuhalamaya başladıklarını sanarak gülmeye başladı fakat sonradan kendisinin yuhalandığını anlayınca elleriyle “ister tek tek ister hepiniz gelin köpek soyları” diyerek oradaki cesaretini göstermiş ve bir anda alkışlanmaya başlamış.

Rakipleri onun ismini panoda gördüklerinde hemen musabakadan çekilirler. Bilirlerki kendilerinde kalıcı bir kırık oluşacak ve hiç iyileşmeyecek.

Amerikadan gemisiyle dönen ve gemide bri aşçıyla tanışan yusuf geminin batmasıyla ruhunu teslim etmiştir.

6 Nisan 2014 Pazar

Aşk Denemeleri - Vol 4

Şu yazımda bahsettiğim arkadaşım varya... Hani bekarlığa veda partisi adı altında bunun libidosunu tavan yaptırdığım benim sevgili arkadaşım. Evine davet etti beni yatıya hem de. Biraz çirkeflik yapıp teklifi reddetmeye çalıştım ama o ben dende çirkef çıktı.

"Ya gel işte pes oynarız"
"Gel işte sibel kek yaptı yeriz"
"Gel gel votkada var"
"Okanda gelicek sen de gel bizde kalırsınız"

Şimdi bi dakkka. Okanı ben tanımıyorum ki?

Diye bi ton yalvar yakarla beni çağırdı yeni yetme evlerine. Süper ötesi bi dizayn yapılmış. Zaten bu Sabriden bekleyemeyeceğim bi dizayn olduğu için suçu Sibelin üstüne attım bende. Bembeyaz bi deri koltuk var. Orayı kaptım hemen. Beyaza aşırı düşkünüm ben. Çişe bile gitsem o beyaz koltuğu alıp götürmek istiyorum o derece yani. Sonra bi yemek masaları var. Sanki evi sırf o yemek masası için tutmuşlar gibi olmuş. Devasa boyutta, yahu devasa dediysem yirmi kişi o masada rahatça yemek yer. Ki büyük ihtimalle biz dört kişi orda yemek yiyeceğiz. O masanın ortasında kocaman bi vazo içinde sahte kırmızı güller var. O vazo oraya biraz "Biz yıllardır evliyiz" mantığını koymuş ama, siz yeni evlisiniz be kuzum yapmayın böyle şeyler 1 kilometre öteden sahte oldukları çok belli oluyo onların.

Ben beyaz koltuğa oturmuşken Hatta resmen kamp kurmuşken Sabri mangalı yakmak için balkona çıktı. Her nekadar "Bak bu balkonda yapma arka balkonda yap. Bu balkon cadde görüyo millete ayıp olur" desem de. "Ama buranın da manzarası var" diye ciyakladı herif. Ne halin varsa gör banane dedikten sonra Aldım elime votkamı telefonumu ohhh mis gibi bembeyaz tam üstünde yatmalık koltuk modunda oturdum.

Sonra kapı çaldı. Baktım kimsenin açacak hali yok en azından ben gideyim açayım. Karşımda inanmazsınız şu posttaki resimdeki gibi bişey vardı. Neyse... Ben dibim düşmüş bi şekilde 5 dakika aralıksız baktım baktım baktım. Elinde bir çiçek ve poşet var. Poşet hediye paketi yapılmış. Çiçekte o sahte çiçeklerin yerine tam koymalık. Bu adam beni bi anda aldı pembe bulutlara götürdü. Bahamalara gitmişiz. Ben bunun bacaklarına kafamı koymuşum, kitap okuyorum bu da benim saçlarımı okşuyo, işte saadet bu, arada küçük kavgalar ediyoruz falan sonra canımız sıkıldığında kalkıp sinemaya gidiyoruz. Pinin yaşamına. O sinemadan kalkmıştır gerçi ama olsun. Bahamalarda olmayacakta nerede olacak Pi'nin Yaşamı dimi ama?

Zaten tatile gidipte sinemadan çıkmayan biriyim ben. Sinemaya gitmek için tatile gitmişim gibi sanki. Hem insanlar niye tatile gider ki? Biraz beyinleri boşalsın, relax bi moda girsin adonislerini falan göstersin falan filan.  Kızlarda ipli bikinileriyle çıkıyolar bi de. Ay oraya hiç girmiyorum neyse. Bi de tatilde şu askıntı olanlar yok mu? Bana asılan birisi olsa mesela o kadar itici geliyo. Sabaha kadar kapımda köpekte olsa kabul etmem edeceği teklifi. Amerikanın yarısı senin olacak, Ebru Gündeş gibi "Kocam Bana Marsı satın alacak hahahaha" diye tribe de bağlamaya yeminde ettirse bi kere gıcık oldum işte o asılan tipitipe. Yoo dostum yoo bana asılan sen olmamalısın. Sana yavşayan taraf ben olmalıyım.

derken Sabri geldi. Allah belanı versin senin sabri yaa. iki dakika hayal kurdurtmuyosun bana. Nasıl bi arkadaşsın sen nasıl bi insan çeşidisin sen yaa..

"Hah sen mi geldin? Hoşgeldin Okancım.."

Benim iç sesim : Okanını siktirme banaaaa.. Sıçtın hayalimin içine. Şurda kapı altı komşu muhabbeti yaptırtmadın banaaaa..

Okan bu lafa bişey demedi. Gülümsedi sadece. Ama ne gülümseme. Yok böyle bişey. Allahım sana geliyorum. Bakışıyla öldürecek resmen Biscolata erkekleri halt etmiş bunun yanında. Giydiği kot pantolon yakışmış yakışmasına da... Ben onun karşısında biraz ezildim gibi hissettim. Yani ne bileyim altımda eşofman var. Spora gidiyorum geçerken uğradım imajı vermeninde alemi yok hem.

Neyse geçti içeri bu oturdu karşıma. Göz hapsime aldım ben de bunu. Benim şöyle bi huyum var, eğer karşımdaki insana dibim düşmüşse onu gözlerimle delik deşik ederim. Şu an yaptığım gibi. Adama bakıyorum mal gibi. O da hiç bana bakmıyo. Arada kafasını çeviriyo göz göze geliyoruz o kadar. Başka bişey yok. Ben arada Sabriye sesleniyorum bişey lazım mı diye. Allahtan yardım istemiyo. Sibelde mutfakta zaten o da tek başına takılıyo.

Okanla azcık laflayayım dedim. Ağzını bıçak açmıyo.

- Aldığın çiçeklerde güzelmiş. Nerden aldın?
- Sibelle Sabrinin evlenmesi ne iyi oldu dimi? Sen düşünüyo musun? Gerçi yalnız bırakmazlar seni bu boyla posla endamla.
- Ne iş yapıyosun? Sabri Grafiker olduğunu söyledi. 3D yapıyo musun? Yoksa çizgi film animasyon tarzı bişey mi?
- Boğa burcusun dimi? Onlarda böyle suskun duruyolar.
- Votka içer misin? İstersen getirebilirim.

Konuşsana be adam!
Çocuk nuh diyo peygamber demiyo. Çıldırdım yaa...

Bide böyle cool olucam diye bi bok konuşmayan insanlarda var... O ağız, beyin niye sana verilmiş acaba çok merak ediyorum. Böyle bi biscolota erkeği olmak var , biscolata erkeği olmak var yani. Onlar bile reklamlarda üç beş kelime konuşabilirlerken bu da ne...

Sonra Sabri allahtan masa hazır dedi de oturduk yemek yemeye başladık.

Arkadaş Arkadaşın Pezevengidir

Şimdi uzun süreli arkadaşlıklar arasında gündeme gelen tek bi nokta var. O da sevdiğin arkadaşın sap sap ortada dolaşıyorsa ona birini ayarlamak oluyo. Ki bunu neden yaparlar hiçbir fikre sahip değilim. Arkadaş arkadaşın pezevengidir olayı burda devreye giriyo. Artık nasıl bir prim yapacaksa...

 Sabri "Okan nasıl olmuş beğendin mi?"
Okan " Çok güzel olmuş. Tam istediğim gibi. Ama yağlarını biraz daha bıraksaydın sanki."

Allahım..
Tut beni..
Sana geliyorum..

Yok böyle bi bencillik yaa.. Yağları varmışta bilmem nede. Az önce konuşmuyodun ne oldu da dilin açıldı birden? Bik bik bik konuşuyosun ondan sonra.

Ben lafa atlayıp "Yooo bence güzel olmuş ellerine sağlık." dedim hemen. Sibel yemeğini yemeye devam etsene sohbete kulak misafiri oluyodu. Ben bi yandan Gözlerimi Okandan alamazken Okanda salak salak benden kaçırıyo gözlerini. Sonra nasıl olduğunu anlamadım Sabri benden Okana bahsediyomuş. Ben happuru huppuru bi aç gibi yemeğe dadandığım için orasını kaçırdım.

Sabri "Okan biliyo musun? İnya Otelci. aynı zamanda senarist aynı zamanda Alanyada yaşıyo. 28 yaşında daha yeni askerden geldi."

Okan, çokta sikindeymiş gibi davrandı.Ay aman eksik kalsın zaten. İstemez böyle sessiz adamı napim ben. Adam dediğinle kavga edersin boş bulunduğun yerde bununla onu da yapamazsın. Oturursun saatlerce birbirinize bakarsınız.60 yaşında menepoza girmiş kadınlar gibi tripten tribe girmeninde alemi yok. Ha yere yatarsın Serdar ortaç klibindeki gibi göbeğinden zeytin yerine üzüm yerim orası değişir.

Sabriyle Sibel ortadan kayboldular. Benim zaten normal arkadaşlarım olmaz hiç. Sürekli birilerine yamalamaya çalışan arkadaşlarım vardır mesela benim.Birbirimizle daha çok kaynaşalım , sohbet edelim diye de yanımızdan ayrılırlar. Aynen şimdi olduğu gibi.

Devamı var daha...

Oda kule bu da kule bizde de var atakule,

Eyfeli getirir dize bize her yer şanselize,