27 Şubat 2012 Pazartesi

Şarap içmek

Şaraplar konusunda her zaman daha tedarikli olmuşumdur. Ne için içeceksem ona uygun bir şarap tüketirim.
Mesela sevgilimle içeceksem daha yumuşak ve mayhoş bir şarap tercih ederim. Ya da ne bileyim arkadaşlarımla romantik komedi filmleri izlerken Köpüklü şarapları tercih ederim. Bu konuda tam tedarikliyim sanırım.Şarap benim sevgilim gibidir. Ayrılamam ben ondan. Hergece içmiyorum ama içiceksem de adam gibi bi tane olsun tam olsun isterim. Sarhoş olmak için değil Güzel olmak olmak için içilmelidir şarap bana göre.

Bi keresin de Fethiyede çalışırken bi tane dengesiz garsonun dengesizce bir hareketine şahit oldum. Eylül ayıydı aylardan günlerden yine eylül ayının ortaları. Bizim Ana Restaurantta şarap satışına başlamıştık. Ve satışlarda tamamen bendeydi. Bir tane balayı çiftimizi misafir ediyorduk. Şarap içme konusunda baya bi bilgisiz olan bu çiftimizin Er kişisi sabahtan 70 cl Kırmızı Kavaklıdere Angora şarap siparişini Bardaki elemanlardan bi tanesine vermiş. Bizim elemanda soğuk içilsin diye şarabı donduruya atmış. Akşam servisinde misafir gelip benden şarabını istedi. Ben de bardaki elemanlara getirmesini söyledim. Buraya kadar herşey normal gibi dimi..Asıl konu yazının devamında.



Şarap geldiğinde ben nasıl bir kükrediysem artık bardan gelen eleman yerin dibine girdi. Sen nasıl böyle bişey yaparsın. Şarabı rezil etmişsin diyerek ağlattım çocuğu. Şarabın ücretini de ona ödettim. Yanımda duran misafir de onu korumaya kendisinin böyle istediğini falan söylemeye çalışıyordu. Ama sinirlendim bi kere.. şaraba yapılan haksızlığa şarabın yapılırken verilen emeğe üzüldüm. Kırmızı şarap oğlum bu soğuk içilir mi. üzerinde öyle de bi ibare yok. Sek kırımızı Angora rezil oldu. Gitti Cabernet Sauvignon, Merlot, Carignan, Alicante üzüm karşımlı şarap. Ulan o şarapla ben ne kırmızı etler yerdim şerefsiz. Artık nasıl sinrilendiysem adam beni sakinleştirmeye çalışıyor bi yandan da adama kızıyorum. Sen nasıl böyle bir şarap içmek istersin kırmızı şarap soğuk mu içilirmiş. soğuk içmek istersen git beyaz şarap al ne işin var bilinçsiz şarap tüketiyosun. Çok istiyosan git marketten köpek öldüren var onu al dedim... Tabi anında beni restaurantta sol tarafımda oturan Patronuma Şikayet etti. Patron da kızdı ona ama belli etmedi :)

Beş dakika sonra misafir ayağının tozuyla yine yanıma geldi. Tamam sen ne öneriyosun, açız yemekte yiyeceğiz hangi yemeğin yanında yiyelim dedi. Anlaşıldı patron gazı vermiş buna ben tetiklicem :)

Misafirle iyi bir şarap diyologuna girdik. Anlamıyo tabi ben de Konuşuyorum onunla. Size yine istediğiniz şarabı vereyim. Ama yanında benim söylediklerimi yiyecekseniz o zaman yemekten tat alır şaraptan lezzet alırsınız dedim. Kabul etti tabi. Hiç karışmadılar bana. Servislerini bizim en iyi garsonlarımıza yaptırdım. Bi tane 70lik Angoranın yanında yemeklerinde Barbeküden çıkma Kırmızı etleri verdim önlerine. bir saat sonra yanlarına gittiğimde. Haklıymışsın. dediler ve bi tane de üstüne onlara jest olsun diye Köpüklü şarap açıp Onların masaya servisini ellerimle yaptım ki mest oldular. gerçi hesap biraz kabarıktı ama olsun :) eğlendiler güldüler  geçtiler. Köpüklü şarapta benim ikramım oldu.

Şarabı severim hatta bayılırım.

Kırmızı şarap yapımında Türkiyede kullanılan üzümler Aşağıdaki gibi

Pinot Noir ,Adakarası, Papazkarası, Semillion, Kuntra, Gamay, Karalahana,Cinsault,Carignane,Çal Karası,Merlot, Cabernet Sauvignon ,Alicante Bouschet,Öküzgözü ,Boğazkere,Kalecik Karası ,Papazkarası ,Dimrit,Sergi Karası ,Burdur Dimriti,Öküzgözü ,Boğazkere,Horoz Karası ,Öküzgözü ,Boğazkere ,
Sergi Karası.

Beyaz şarapta hemen burda

Clairette ,Chardonnay ,Riesling ,Semillion ,Beylerce ,Yapıncak ,Vasilaki,Semillion ,Bornova Misketi,Narince,Emir ,Hasandede,Kabarcık ,Dökülgen,Rumi, Sultaniye

Hemen hemen bütün üzümleri severim. Üzümden yapılmayan şarap için şarap demek lazım mı bilmem. Ama Erik ve elma şaraplarını deneyip Üzüm şaraplarıyla karşılaştırırsanız Aradaki farkı anlarsınız.

Bir keresinde şu anda çalıştığım otelde Rusyadan bir misafir getirşti bana. Semillion şarabıydı. ve oldukça hafifti. içinde alkole dair birşey yoktu tabi. Şıra niyetine bizim personele dağıttım. Ağzıma bi yudum bile sürmedim allah canımı alsın.

Ruslar Votka yapsın Türkle şarap yapsın hatta Yunanlılarda şarap yapsın. Bizim italyanlarda masa şarabından başka bişey yapamasın :)

Bak nasıl sinirlendim yine aklıma geldi O İdiotun  şaraba haketmediği değeri vermesi. Yazık oldu yaaa...

Son olarak benim size tavsiyem,
Şarap içicekseniz öncelikle ne çeşit üzümlerin olduğuna bir bakın derim. Öküzgözü, Boğazkere ve Kalecik karası içmeye özen gösterin Özellikle kırmızı et yiyecekseniz. Balık yerken mutlaka şarap içmeye özen gösterin. Narince, emir veya Sultaniye. Bu saydıklarım benim favori üzümlerim. Sizede tavsiye ederim.
Ve kesinlikle Doluca şaraplarının tarihine bakmadan almayın. Heleki Villa serisinden. Sebebi apaçık ortada. Yıllanmamış Şıra olmuş alkolün kokusu işlememiş şaraplarını üç yıldır piyasaya sürüyorlar.

Katletti hayvanat resmen Şarabı..

Kaçtım ...

26 Şubat 2012 Pazar

DÜMBELEK VOL 2

Dedim ya kendi fantezi dünyamda bir sürü insan var. Bunlara birisi daha eklendi sanırım. Kategoriler Belli zaten.  9 aralık 2005 tarihi ya da ne bileyim 2006 da olabilir. Bir Cuma akşamında tanışıp olmak ertesi  günün cumartesi Pazar olması beni cezbeden tek etken olması büyük ihtimaldir.
Bazı arkadaşlarılarım ( O kendini biliyor ) yazılarımda serzenişlerimin olduğunu böyle bi intilam duygusunun hakim olduğunu hatta ve hatta yazdığım insanları elime geçirirsem onları ortadan kaldırmak için elimden geleni ardıma koymayacağımdan bahsediyor. Böyle bir densizle yazışıyorum ben işte arada sırada.. Yarası olan gocunsun Kaaaaaaarrrrrrrdeşim. :)
Büyükada da başlayan seyahatimiz migrosun tozlu raflarında devam etti. Absolut votkanın yanına bir şişe Kavaklıdere Yakut aldık. ( Ucuz olduğu için değil tabiî ki. Yakutun tadı bi başka oluyor, üç üzümün birleşmesi bu konuyu başka bir yazımda okursunuz artık. ) Ben pek bi severim. Kaliteli üzümlerden yapılmış şarapları. Onlarda beni sever hani :P…
Sezaiyle vapurda yediğimiz bol susamlı simitlerden ağzımızda kalan susamları gidermek için iki tane de su aldık. İçkileri içebilmek için de bardağa ihtiyacımız var tabi. Onları da temin ettik gittiğimiz migrostan. 
Gittiğimiz ormanlık bir alanda serdik gazeteleri yayıldık. O içtikçe ben içiyorum ben içtikçe o içiyor. Sıcağın alnında. Sıcaktan pişmiş beyinlerimize alkolün etkisiyle olsa gerek ayakta duramayavak hale geldik tabi. “Eeee denis daha daha nasılsın anlat biraz. Kendinden bahset” dedi bi anda bana. Ben de “yirmi yaşındayım. Annem türk ama babamda kasıntılı sorunlar var. İtalyan kendisi. Filoloji okutmanı. Babamdan ve annemden bahsetmek istemiyorum. Burada sen ve ben varız” dedim ve kestim attım. Sezai kendisinin İzmirli olduğunu söyledi. Yirmialtı yaşındaydı gayet çekici yakışıklı göğsü gergin bakımsız tırnaklarıyla karşımda duruyordu. Bilindik zengin piçiydi işte. Babasının yanında otellerinin getir götür işlerini yapıyor bilkentte paralı okumuş bir insanevladı diyelim.
Bi yandan telefonundan açtığımız İbrahim Tatlıses müziklerini dinliyoruz bi yandan efkar dağıtıp konuşmaya devam ediyoruz. Etkilenmiştim bi kere ondan bakımsız tırnaklarındaki bakımsızlığı görerek. Karizmasına hayran kaldım ya ne diyim. Ben onun yüzüne bakarken o da bana baktı ve gözgöze geldik. Kaçırmaya çalışsam da alamıyorum gözlerimi onun üzerinden. O derece kendimi aşık hissediyorum ona. O da bunun farkında ya neyse. Şarabım bittiğinde şarabımı koydu. Votkam bittiğinde votka redbulumu hazırladı. Böyle sevgiliye can kurban..
Yanıma yaklaştıkça ben de ona yaklaştım. Etlerimiz birbirine değdi. Ellerimiz ellerimize yüzümüz yüzümüze burnumuz burnumuza değdi. Gözlerimizdeki alevi yok edemedik hiç sevdik bi kere birbirimizi ve aşık olduk. O mucizevi günde. Benim doğum günümde tanıştığım insan yavrusuyla.
Ne seviştik ne başka bişey yaptık. Yüzümüzü birbirine dikip gözlerimizdeki derinliğin içinde daldık çıktık hatta battık. Ellerinden şarap içerek zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım ben. Saatime bakmamla vapura binmemiz bir oldu. Akşam ev dönüşü ikimizdeki sarhoşluk ve bitabiplik olmasa günün daha güzel geçebileceğini düşündüm.

Eve geldiğimde annem evde beni bekliyordu.
Sıçtık. Ne cevap vericem şimdi sarhoş kafayla.
--Anneee pintinin odasına girme daha temizlemedim ben orayı.
-- Oğlum senin hiç arkadaşın gelmiyor mu bu eve. Bu ne dağınıklık böyle.  Bu yaratık yine heryeri mafetmiş.
-- Aman anne yaa ben temizlerim yarın. Yarın tatil bana zaten. Akşam gidicem. Sen bırak.
-- Ben temizledim bile gerek yok

Dediğini hatırlar gibiyim annemin.
Sonrası malum. Uyudum

Kaçtım

Dip not : Aceleyle yazdığım bu yazıyı kendime saklıyorum :)

24 Şubat 2012 Cuma

Bizonluk Yapma Lan!

Bu seferkinin bir başka olabileceğini düşünürken. Aramızda başlayan ilginç ötesi soğukluğun nedeni bir başka olsa gerek. Kendimi savunacak değilim. Haklı taraf yine de kırk milyon kere benim. Bir önceki gece oda arkadaşımızın yanında bana söylediği sözler aklımın ucundan bile geçmezken. Şimdide benim ona rahatça bir trip atmam gerçekten çok daha kolay. Severdim onu... O beni her ne kadar reddetse de...
Bu saatten sonra onun bir bufalo olduğunu düşünmeden edemiyorum. Amerikan bizonları yanında halt etmiş gerçi...

Ona karşı beslediğim ayrı hayranlığın onun gözündeki değerinin sıfır olması... Bunu düşünürken bile kendimi rahat hissedemiyorum. Ulan senin ayaklarına bile bakımını ben yaptım. At nalı olmuş ayaklarını insan ayağına çevirdik daha ne istiyosun. BİZON!

Biliyorum ki Bu yazıyı okuduktan sonra bana epeyce kızacak olan sevgili İnsan!CIK...Bu durumlardan habersiz olması beni cezbetmiyor değil. Kendimi onun yanında aşşağılık kompleksine sokmam da cabası...

İki gündür benden istediği fotoğraflarını kendi bilgisayarıma OT klasörü adında bir dosyada oluşturdum. ve ona vermeyi bekliyorum. benim ona fotoğrafların hazır dememi değil onun bana fotoğrafları hazırladın mı demesini bekliyorum.

Geçmişte onun için yaptığım bir sürü fedakarlıktan çok ondan birşey bekleyemediğimi kendime itiraf ediyorum. biliyorum ki onun bir sözüne eriyeceğim biteceğim hatta öleceğim.

O gün ona trip atarak kendimi gösterdim. Hatta olayı biraz daha abartarak sağda solda ikimizin küs olduğunu duyurdum ki aklı başına gelsin diye. Ama süzme bildiğin Bufalo olunca ne gezer gelip benden özür dilemesi. Hatta abartıp ileriye gitmesi.

Özledim bak onu.

Öptüm :(

23 Şubat 2012 Perşembe

Tutkunun Cesareti

Kendimi yalnız hissettiğim nadir anlardan bir tanesinde yine başbaşa Utkuyla olan birlikteliğimizi kutlar gibiydik. Tempolu müzik eşliğinde ve kendimizi yerden yere vururken yakalıyorum bizi. Tepinmeler başımı dönderiyor ve yerimde duramayacak kadar kendimi kötü hissediyorum. Bi yandan da sevildiğini bilmek insanın hoşuna gitmiyor değil.

Kendimi yalnız hissetmediğimin farkındaydım. Bir adam vardı ve onunla ilgilenmeliydim. Başım bu kadar dönüyorken bunu nasıl yapacaktım kim bilir. Boğazına sarıldım ve yere düşmemek için tutundum ona. Sonra beni bir sandalyeye oturttu. Tekrar kahveli bir bira içtikten sonra kendime geldim.

Hadi çıkalım dedikten sonra çıktık tabi olduğumuz yerden. O karanlık ve basık yerden. Arabasına atladığımız gibi benim evimin yolunu tuttuk.Galatasaraydan Gümüşsuyu üzerinden Beşiktaşa geçerken arabayı durdurdu ve konuşmaya başladık. İçimden hayır bu gece olmamalı olmamalı desemde bu gece olmak zorundaydı.

Utku : Kendini nasıl hissediyorsun?
Ben : Mutlu... Kendimi senden saklayacak değilim
Utku : Uzun zamandır beraberiz biliyorsun. Seninle birlikte olmak çok keyifli bana enerji veriyorsun.
Ben : Sanırım verdiğim enerjiyi bu gece fazla kaçırdım
Utku : Düşünmeye değmez...

Kendimi onun kollarına bırakmamak için zor tutuyorum. O da beni bekliyormuş gibi yanaklarımdan öptü. Ve arabayı tekrar çalıştırdı. Beşiktaşa giderken 15 dakikada gitmemiz gerekirken bir saatte beşiktaşta olduk. Bu uzun yolculuğun içimde hissettirdiklerinden çok neden bu kadar yol uzadı diye düşünmeden edemedim. Halbuki Yıldız parkının etrafından gittiğimizi sonradan anlıyorum.

Evimin önüne geldik. Kasabın önünde ciğer bekleyen kediler gibi gözlerime bakıyordu. Yarın görüşürüz. dedim yanağından öptüm ve apartmanın kapısını açıp içeri girdim.

Eve girdikten sonra. Oturma odasına geçip kendimi sere serpe koltuğa yığdım. Televizyonda Sakin bir müzik açarak Mutfağa geçtim ocağa su koydum. Telefonumu elime alıp Burağı aradım

Burak : Denis bey nasılsınız?
Ben : Saol Sen nasılsın.?
Burak : Aradığını görmek güzel olsa gerek.
Ben : Evet... Yardımına ihtiyacım var.
Burak : Konu nedir?
Ben : Hemen gelirsen süper olur.
Burak : Tamam geliyorum.
Ben : Tamam bekliyorum seni. geç kalma.

Telefonu kapatırken ocaktaki fokurdama sesine gittim. Yeşil çayımı demleyip koltuğa oturup beklemeye başladım. Burak gelmeliydi. Bu gecenin analizini yapmalıydık beraber.
Onbeş dakika sonra geldi tabi Burak.
Kapıyı açtım ve oturma odasına aldım Burağı. Hoşgeldin diyip bir çay da ona getirdim.

Burak : Eeee anlat bakalım?
Ben : Ya ne olsun. Bugün utkuyla beraberdik. bütün günüm nerdeyse utkuyla geçti. içimden utku çıkacakmış gibiyim.
Burak : Onu seviyo musun çabuk söyle?
Ben :  Sanırım kararsızım bu konuda. Beni seviyor belli ama... Ben onu ne kadar seviyorum bu belirsiz...
Burak : Ne içtiniz?
Ben : Ya restaurantta bir şişe absolut devirdik. sonra galatasarayda bi kaç biraz içtik. sonra da eve geldim işte bu saatte.
Burak : Aman iyi halt yediniz. Ne yaptıysanız artık..
Ben : Bişey yapmadık yaa.. Akşam altı gibi aldı beni evden. tabi benim ayrıca bi salaş halim vardı. Maskeyi bile yüzüme bulaştırmışım. erimiş yüzümde...
Burak : ve o da seni bu halde gördü öyle mi?
Ben : Evet gördü. ama hiçbişey olmamış gibi gidip elbiselerimi giydim ve çıktık.

Sonrası malum..
Konuşma bu şekilde devam etti. Burak bi kaç saat takılıp gitti. gecenin ilerleyen saatlerinde ben oturdum ve düşünmeye devam ettim. Elime sürekli gittiğim kozmetikçiden aldığım Lush törpümle başladım manikür yapmaya.

Belki mesaj çeker diye bekledim ama çekmedi. Özledim onu bak. Hem de çok

Öptüm.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Utkuyla Tutku peşindeyiz

Hayatımdaki en romantik anım Şöminenin başında kırmızı şarap içip sevdiğim kişinin gözlerine bakarak ona seni seviyorum demekti. tabi bu hayalim 3-4 sene öncesine kadar ben gerçekleştirene kadar aktif durumdaydı.
şimdiki hayalim balonla seyahat etmekten öteye gidemez. Kadıköydeki balon yok mu? Onu kaçırıp dünyayı turlayıp yerine geri koymak vardı. Amazon ormalnlarının üzerinden geçip oradaki vahşi hayvanların fotoğraflarını çekmek istemek bu konuda biraz daha düşünmem lazım. Yoksa konu sapacak!

İşte ben yine o günlerden birinde o zamanlar Utkuyla hayallerimden ötedeki ve hayatımın %25lik kısmını kaplayacak bölümünü yaşamaktaydım tabi. Diğerlerinden farklı olmasına rağmen alışkanlıkları da bana cezbedici geliyordu. Hani böyle keçiboynuzu yersinizde onun kenarlarından gelen nektarını daha önce kafasını kopartırken dişteki acaip ağrıdan sonra nektarının ağızda verdiği mehum tat varya. İşte onun gibi  bir ilişkim vardı o zamanlar. Acı veriyordu ama çokta tatlı bir acıydı bu. Onu göremeden yapamamak beni çıldırtıyordu adeta. Sonuçta meslektaştık. O en azından meslekte olacak en yüksek pozisyondaydı. Ben de onun yolunda gidecek en sıradan çalışan. Çalıştığım Otele geldiğinde ve bizim genel müdürle olan arkadaşlıkları bana olağandışı geliyordu. Benim hakkımda konuşup konuşmadıkları, konuştuysalar ne konuştular, konuşmadıysalar neden konuşmadılar? konuşmalarına gerek varmıydı... Hep bunlar geçerdi benim içimden.

Evde oturmuş son ses müziği açmış. Pintinin ( Benim Piton olur ) odasını toplayıp bi yandan da ona küfürler yağdırırken telefonum çaldı. Arayan malum Utku...

Ben : Senin aradığını görmek güzel.
Utku : Seni arayıp durmakta güzel.
Ben : Ne yapıyorsun?
Utku : Hazırlanıyorum. Akşama sen de hazırlan.
Ben : Hazırlanmak? Neden?

O zamana kadar Utkuyla hiç tekil olarak dışarıya çıkmamıştık. Beni dışarıya çıkaracak. Kendinde o gücü kuvveti bulmuş biri olarak aramış beni. Heyecanlandım tabi ben. Üzrimde eskilerden kalma annemin daha sonra yer bezi olarak kullanacak olan T-shirtüm ve altımda eşofmanımla telefonda kalakalmadan önce bi kaç soru sormadım. Ama o zaten benimle yeterince ilgilendi ve uzun bir cümle kurdu.

Utku : Denis bu akşam sabaha kadar beraber olacağız. Kendimize dokunmadan sadece konuşacağız ve yolumuza devam edeceğiz.Seni seviyorum. Bunu içten gelen ruhumla söylüyorum.
Ben : Utku, tamam ben de seni seviyorum da. bu kadar erken bir saatte ben nasıl hazırlanayım.
Utku : Ben anlamam. Hazırlan işte. Akşam altıda almaya geleceğim seni.

Telefonu yüzüme kapattı tabi. Hayır dememi bile beklemedi.

Ulan annemde gelecekti. En azından onu kandırabilirim.Annemi arayıp işle ilgili bir plan değişikliği olduğunu söyleyip yarın gelmesini söyledim. Biraz tereddütten sonra tamam demek zorunda kaldı kadıncağız.

Hemen Pinti ile uğraşmayı bırakıp kendime süt ve bal maskesi yaptım. Manikür ve Pedikürüm dünden yapılmıştı zaten. Televizyonun karşısına geçtim film izliyorum. Hürrem sultan ve Kanuni aşkını anlatan bir film vardı. Hürreme aşık olan Kanuninin Sefere gidiş anını izliyorum. Uyuyakalmışım.
Gözlerimi açtığımda telefonum , zil ve kapının tokmaklanması mehter marşı edasında bir ileri iki geri hızlı hızlı sesler çıkarıyorlardı. Yerimden kalktım. Kapıyı açtım. Karşımda Utkuyu görünce Yüzüme sürdüğüm Maskenin ben uyurken eriyip yüzüme gözüme bulaşmış olabilme ihtimalini düşünmem gerekirdi tabi.

Utku : Bu halin ne senin?
Ben : Ben.. Ben uyuya kalmışım hazırlanırken.
Utku : Offf... Tamam hadi hazırlan hemen. Çıkmalıyız.
Ben : Tamam. Hazırlanıyorum. Sen 5 dakika içerde otur. Ben hemen geliyorum.

Odama gittim. Ne giycem oğlum yaa. Daha  ütü bile yapılmamış gömleklerime. Hemen üstüme bir t-shirt geçirdim. onun üstüne beni yetmişlere dönmüş gibi gösteren kot ceketimi giydim. altına da Jeanimi giyip Ben hazırım demem iki dakika otuz saniye olmuş gibi yüzüme bakıyordu. Onu hürremle Kanuni sevişirken bırakmıştım. Hürremle Kanuni Yatakta yatmış muhabbet ederlerken buldum.

 Hadi hazırım ben çıkalım dedim. Yüzüme baktı. Çok tatlı olmuşsun dedi bana. Gülümsedim evden çıktık. Aşağıda bekleyen arabasına bindik. Beni bebekte şık bir restauranta götürdü. Garson geldi ve herşey normalmiş gibi menüleri elimize verdi. Suyumuzu uzun su kadehlerine doldurdu. Ve Sipariş vermek istediğimizde masanın hemen yanındaki düğmeye dokunmamız gerektiğini söyledi ve arkasını dönüp gitti.

Menüyü hiç elime almadım bile. Utkuya bakıyorum o da bana bakmak yerine menüye bakıyor. Ne yersin diye mırıldanıyor. Fajita fena olmaz dediğimi hatırlıyorum. Yanında da Kola. Kendisinin de Spanaci ve yanında Gorgonzola biftek yemesi ilgimi çekmedi değil. Sipariş vermek istediğimizde Düğmeye basıp garsonu çağırdı. Siparişleri verip garsonun çekilmesini bekledi.

Ben : Ya kusura bakma ne olur. sen aradığında Pintinin odasını temizliyordum. Nasıl uyuya kalmışım anlamadım.
Utku : Tamam sorun değil. sorun yapma o kadar. Senden haber alamayınca merak ettim ve kapıyı yumruklamaya telefonla aramaya ve zile basmaya devam ettim.
Ben : Özür dilerim.
Utku : Önemli değil. Nasıl hissediyorsun?
Ben : Böyle biyere geleceğimizi söyleseydin daha düzgün bişeyler giyerdim. Pazar günü insan spor bişeyler yapmak ister diye düşünmüştüm.
Utku : Önemi yok canım. bu kadar dert etme bunları.

İçimin yağları eridi tabi. Bu kadar üstten de alınmaz ki. İnsan biraz somurtur trip falan atar.
Yemeklerimiz geldi. Yedik hepsini. Ben cozurtada cozurtada yedim yemeğimi. oda keserek yemeye devam etti. Yemekler bittiğinde İçki siparişi vermek için tekrar düğmeye bastı. Ne içersin dedi. Absolut votka dedim. Redbullu olsun dedim. Garson geldi. Bir şişe Absolut ve Yanında da Dört beş tane enerji içeceği söyledi. içmeye başladık biz. içtikçe daha çok açılıyoruz. kendimiz hakkında daha çok bilgileniyoruz. bir şişeyi devirdikten sonra benim başım hafif dönmüş bi vaziyetteydim. Utkuya tutunarak yürüyorum restauranttan. Düştüm düşücem yani. Ama Utkuda herhangi birşey olmaması gözümün önünden kaçmadı. Arabaya atladık tekrar. Yolda giderken Elime dokunuyor. Elimi Otomatik vitesin üzerine koyup okşamaya devam ediyordu. Yaklaşık 30 dakika sonra Galatasaraya geldiğimizde başka bir mekana gittik. Saatlerimiz 21:00 i gösteriyordu o vakit. Arabayı bir yere parkedip Yürümeye devam ettik. Kolumdan tutuyordu. Dışardan bakıldığında sanki zorla bi yere götürüyormuş gibi his veriyordu ama. Ben düşmeyeyim diye kolumdan tuttuğunu biliyordum. Galatasarayda bir pasajın içine girdik. Beni bir Bara soktu. Ne içersin dedi. Ben bira alayım içine bi kaç kaşık kahve attırıp getir lütfen. açılayım biraz dedim. Tamam diyerek gitti yanımdan. yanıma gelmesi 10 dakika sürmedi. Elinde iki tane bira. Benimki masaya koydu önüme. O da yanıma oturdu. Bi kaç arkadaşını görüp yanımdan gitti. Geldiğinde yine sohbet etmeye başladık. İçtiğim kahveli biranın etkisi beni kendime getirmişti. Elini ellerimin üzerinde bacağımda gezdiren bu gece neler yapalım diyen adamın gözlerindeki alevi görmeden edemedim.

Birden irkildim. Benim biram bitti. Bi bira daha söyler misin?
Kalktı ve bira alıp geldi. Yine bakmaya başladı. İçimden acaba yüzümde bişey mi gördü de onu mu inceliyor diyordum. Ne yapayım yani. Trenle ilişkiye girmiş Öküz gibiydi.

Gecenin sonunu getiremiyordum. Bitmeliydi bi şekilde ama nasıl olmalıydı bilemedim.

Ben : Utku ben artık gitsem.
Utku : Yapma ne güzel eğleniyoruz. Hadi kalk dans edelim.
Ben : En fazla yarım saat daha enerjim var ona göre.
Utku : Tamam sorun değil. hadi gel.

Ellerimden tutarak piste çıktık.  Dans etmeye başladık. Karşımdaki adam yine benimle ilgileniyor ama bu ilgiden ben ne anlam çıkarabilirim bilmiyorum. Ellerinin bedenimde gezdiğini hissettim.

Devami Burda

Öptüm

21 Şubat 2012 Salı

Jean D'arcdan Devam Edelim Lütfen, Önden Buyrun.

Yine ben internetten bakınıyorum sağa sola. Denk geldi yine birisi ve tanışıyoruz. Tabi ben o aralar İstanbul Maltepe de bir otelde çalışıyorum. Yaralı ceylanı oynuyorum. Eğer bir ilişkim olacaksa o zamanlar şiir gibi başlamalıydı. ve şiir gibi bitmeliydi. Kendimi durduracakta değildim. Yeni bir ilişkiden çıkmışım. kafam hafif efkarlı. Yine çalışıyorum. Saat 15:00 den 23:00 'a kadar. Genel müdür tepemde uyukluyoruz falan.

Tabi yeni biriyle tanışıyorum. Konuştuk gecenin epey bi vakitlerine kadar. Kendisi tiyatrocuymuş. Bana Bay dormino bay dormino dediği zaman çok hoşuma giderdi. Gözleri Bir denizin derinliğindeki yosunların Mavi ışıltısı almış Gözlerinin içine bakarak Sesindeki gürlükten şarap içilecek kadar sempatik bir insanEVLADI idi.

Boş bir zamanımızda buluştuk. Tuzlada nostaljik parçalar çalan özellikle Emel SAYIN çalan bri çay bahçesinde. gözlerimi onun sesinin gürlüğünden ve gözlerindeki derin mavilikten alamadım. Kesin bu insan değildi. Analar ne evlatlar doğuruyor be Paşam.!

O günkü tanışıklığımız gayet güzel geçti.

Ertesi günlerde benim de çok seveceğim onunda oynadığı bir tiyatro oyununa gittim habersiz. JEAN D'ARCın Öteki ölümü. Sahnedeki performansını o kadar güzel beğendim ki. Bunu ancak ona anlatmanın başka bir yolu olabileceğini düşünerek "Tanrım, elindeki hançerle beni de hançerle" gibi bir mesaj çektim ona. Aradı beni. Konuştuk.

Benim telefonda konuşma şeklim genelde şu şekilde oluyor.

Ben : merhaba nasılsın?
Telefondaki kişi : Saol sen nasılsın.
Ben : İyiyim ben de ne olsun.
Telefonda ki kişi :...............
Ben :............

Konuşacak birşey olmayınca normal olarak durum böyle oluyor. Aslında söylemek istediğini de unutuyorsun Telefon açtığın kişiye. Sanki mesaj daha cazip geliyor gibi. Mesaj çekmeyi de pek sevmem ya neyse.!

Neyse Aradı beni. İlk defa telefonda konuşmaktan bu kadar çok zevk aldığımı hatırlıyorum. Ve ilk defa telefonda konuşurken 5 dk lık konuşma süresini 30 dk yaptım.

E bi defa hoşlanmıştım ondan. Gerisi gelirdi zaten. Konuşmamız zaten kafiyeli bir şekilde karşılıklı otururken bile devam ediyor...

Yok bu sefer olacak. 2 aylık boynuzlama döneminden sonra bu sefer olmalıydı. Yeni bir ilişkim olmalıydı diye düşündüm. Baktım ki Açık ilişki yaşayabileceğim bir insan. ona da eyvallah dedim. en azından Terkedilmekten iyidir. Özgür bir insandım. onun yanında. hiçbir engelleme yok. hiç bir kıskanma yok. Ama yanyana geldiğimizde onun gözlerindeki ateşi yutacak kadar cesaretimde vardı. Aşk mıydı lan yoksa bu?

Özledim bak şimdi onu. Onunla ne zaman konuşsam. Sürekli bir provada ya da sürekli bir programdan çıkmış oluyordu. Konuşacak çok şeyimiz olduğuna eminim. ama bunu nansıl dile dökeriz bilmiyorum. Utangaçlığımdan falan değil ama Onun o gözleri ve Sesindeki gürlük beni durdurmaya yetiyor. İstanbuldayken onunla en son. Fethiyeden İstanbula döndüğümde buluşmuştuk. Beni çok özlediğini söyledi. Muhabbete girdik. Yaklaşık bir iki saat muhabbet ettik. Muhabbetin sonunda ikimizde sustuk.Gel dedi bana.
gittim yanına. Sevişmeye başladık. kendimi durduracak değildim. Fethiyede aradığım arandığım yoktu ama İstanbulda bekleyen bir arkadaşımın olması beni cezbetmiyor değildi. bak tarihte tam aklımda. 10 Aralık 2011...

Bu tarihten tam 9 ay önce ondan habersiz Fethiyeye gittiğim için bana çok kızmıştı. ve 20 Gün bak tam 20 gün konuşmadık. onunla. Arada bana kızdığını ve telefonda kızıp bağıracağını düşünerek ben aramadım. o da beni aramadı. Ama içten içe özlüyorum tabi onu. Aramadım. Ben gittikten sonraki ilk konuşmamız 20 gün sonra oldu. Neyse...

Bana bir sevgilisinin olduğunu söyledi. İçimden Valla hiç umrumda değil. Carpe Diem. İki aydır görüşüyorlarmış falan. Reklam aşkı yapma bana çok kızarım bak...

O günden sonra görüşemedik. Çünkü ben yine iş için istanbuldan ayrıldım. Şimdi tarih belli. 18 Mart 2012...

Bu yazıyı son bir cümleyle süslemek istiyorum. Jean D'arctan.

İnsanlar ... Onlar Fırsatını Bulsa , Tanrıyı bile Öldürürler.

Öptüm.

19 Şubat 2012 Pazar

Teyyareden Tezkere......

Ben bunları Gördüm ya. O sinirlerimi nasıl bir boşaltmaya uğrattıysam artık. Önümdeki masanın bacağını kırdım. ya da oynattım. öyle bişey olsa gerek. hiç görünmedim onlara. Bizim çifte kavrulmuş Esnek Erzincan Kaşarı ve Kıçına habitat kaçmış Böcek. karışıklı oturuyolar sohbet ediyorlar. ben de olduğum yerde bunlara bakım delirmekten öteye gidemiyorum. İnkam çanlar başladı. İlk Fırsatta beni aldatan adamdan ne beklerim ben...Yok Yok yine yok. Çalışsana Gerizekalı kafa. Bi Plan bulmalıydım tabi.

Hemen onların oturdukları kafeden uzaklaşmış elime telefonumu almıştım. Muzoyu arıyorum. Açmadı telefonunu. Belliki baya bi hoş sohbet ortamdaydılar bunlar. Ardından mesaj çektim. Ben geldim. diyerek. 10 dakika içinde beni aradı.

Ben : Nerdesin Muzaffer?

Muzo : Evdeyim arkadaşlar var oturuyoruz.

Ben : Tamam. Akşam gelicek misin? Programım var benim.

Muzo : Gelmeye Çalışıcam. Ne yapıcaksın?

Ben : Akşam Erkan , Sabri ve Vedat gelicek. Okey tavla falan oynayacağız.

Muzo : Tamam. Ben gelmem o zaman. siz takılın.

Ben : Ok. öptüm.

dedim kapattım.

Muzo hiç Okey oyununu sevmezdi. bilerek ve isteyerek öyle söyledim. gelmesini istemedim. akşam da zaten kimse gelmeyecekti. oh dedim evde tek başıma takılırım. eski günlerdeki gibi Romantik komedi filmlerini izler keyfime bakarım. Ama bi fark ettim ki en sevdiğim filmin "SAİLOR MOON LİVE ACTİON - MOONLİGHT PARADİSE " dvd si ortda yok. Kesin Muzo aldı dedim içimden. Daha sonra Hatırladım hatta evet kesin Bu piç kurusu aldı. Aradım hemen.

Ben : Muzo len benim sailor moon liv ekşın dvd mi sen mi aldın ?

Muzo : evet ben aldım. akşam arkadaşlarla izleyeceğiz.

Ben : Hay senin... Olm ben onu bugün izlicektim ama yaaa...

Muzo : Yarın getiririm. Başka bişey izle aşkım.

Ben : iyi peki. Yarın getir bak.

Hayatta en fazla değer verdiğim eşyalarım. Bir çektiğim resimler , İki Dvd ve kitap koleksiyonum.
Arkadaşıyla izlicekmiş miş... Külahıma anlat sen onu benim. Söylesene Bana Erzincan kaşarıyla izlicem diye. Yemiyo Götün Dimi.

O gün Nostalji yıllarından kalma bir DVD daha elime geçti. Parçala Behçet. sabah kadar kaç defa izleydiysem bilmiyorum.

Sonra bu beni gecenin bi vakti aradı sana geliyorum diyerek. Sarhoş kafayla. Gece dört sularında geldi bu.
O gün tartıştık. ve ertesi gün hiç tanımadık birbirimizi. bir sene boyunca onun acısını çektim. Üniversiteden gelen en çok sevindiğim haberse Onun Erasmus şansını kaybetmesi benim de Erasmusu kazanıp bir sene Boyunca Viyanada kalmam oldu.

Kaçarım...

18 Şubat 2012 Cumartesi

Yankılar... O. Ç diye yazılır

Şimdi açıklıyorum bak durum şöyle. Evet evet sana diyorum.

İlk ilişkimden bahsetmiyorum çok sancılı bir ilişkiydi. İkincisi ondan daha az sancılı ondan başlıyorum bak. söylemedi benden.

Ege üniversitesinde okurken ben Bornovada Aşık olmuştum ona. Ama böyle bir insan olamazdı. Yani bildiğin insan değildi. David Beckham , Bo Dean , Geroge Coloney yanında halt etmiş. Uzaydan marstan falan gelmiş. Öyle böyle bi yakışıklılık Bi endam bi zariflik. Dışardan ne kadar sexi ve yakışıklı görünse içinde başka bir canlı yatan ayrıca bir HAYVANat. Habitatında kıçına diken kaçmış Böcek... Neyse...

Benim bu insancıl varlıkla tanışmam takriben üniversite 2. senemde oldu. Birincisinin Ortadan kaybolmasından Bir sene sonra. Adının Manası Zafer Kazanmış anlamına gelen Muzaffer benim ilgi alanıma. Radarlarıma yakalanmıştı. Ama kovalamaktan vazgeçtiğim bi anda Kampüs kantininde yanıma geldi. Konuşma aynen şöyle

M : Selam oturabilir miyim?
Ben : Evet oturabilme lüksüne sahip radar alanımdaki Tek insan otur bakalım.
M : teşekür ederim. Nasılsın?
Ben : Teşekürler sen nasılsın?
M : iyiyim ben de. nasıl olayım. Maliyetten çakıcam sanırım bu sene.
Ben : Neden Maliyet gerçekten kolay bir ders Korkutan ne bu kadar seni?
M : Korkmuyorum anlamıyorum sadece. ( Yaaaa ayaklı ibne. demekki neymiş yakışıklı ve çekici olmak her yerde işe yaramıyormuş)
Ben : Korkma ben sana yardım ederim.  ( Bok var dimi Yardım ediyosun )
M : olur memnun olurum.
Ben : Bu arada ben Denis.
M : Muzaffer ben de.

Aha tanıştık.
Sonraları benim evime geldi. ders çalışıyoruz falan. Bu süzme gerizekalı Matematiğin M sini bilmeyen insana ben ne kadar salak bir soru sorduysam cevabı 17 cm oldu. bişey diyemedim. pardon hönk. ne oluyo lan?
17 cm olan ne?
alt tarafı şurda Maliyet analizi çalışıyoruz. Kimin karekökü kime girmiş banane!!!

Kaç gram şeker, Kaç gram tuz yani olayımız bu. ne yani şimdi bu 17 cm? elindeki kağıdın boyutu bile değil. İlgilenmiyorum..... İkimizde o an nasıl sustuysak böyle göz göze gelmemek için zor tutuyorum kendimi.

Daha sonraları Ders dışındaki aktivitelerimize film izlemeyi , tiyatroya gitmeyi fln ekledik. harbi harbi arkadaş olmuştuk biz bunla. ulan ne arkadaşı beeee Sevgilim olda Okulda koluna girip gezeyim gerile gerile. arkamdan bakan diğer lubunyalarda ooo demeye falan başlasın ne bileyim. 

Baktım bunda iş yok. hem 17 cm den de biraz cesaret alarak eve çağırdım bunu. akşam yemekte yapmışım ( Makarna , Spagetti , Yine makarna ) bööle mis gibi kokuyo. Geldi bu. Zafer kazanan adam.

Muzo bak dedim sana bugün elimden gelen en güzel yemekleri yaptım. tıka basa doyurma devamı var dedim buna. 3 tabak makarnayı nasıl yersin MANDA.

Sana dedim Önce karekök nasıl alınır sonra Şekerle tuzu karıştırırsan ne olur onu öğreteceğim.
Yapıştım bunun dudağına. Sevişiyoruz. Bildiğin sevişiyoruz.
O günden sonra üniversite iki de olan ben 3. seneye geçtim. ama bu alttan ders verdi iki tane. Maliyetten Geçti ama. Beslenmede Tekniklerinden Kaldı :=))

O sıralar annem istanbulda. beni çağırıyo. ben gidicem bırakmıyo beni. ne olur gitme ben de seninle geleyim beraber gidelim gezeriz beraber. Yok Olmaz dedim. anneme gidiyorum ben seni ne diye tanıştırıcam dedim. Anne bak çakmağımla geldim. Tanıştırayım annem çakmak , çakmak bu annem. .....

Tamam annem bi tek kaanı tanıyodu ama bu fazla.

anneme gittim geldim. tatil bitti okula devam. 3. sene birinci sezon. ben bunu bi kafede bi ibneyle beraber gör. bi de okulun en Kaşarı. o an aklıma gelen bütün belaları bütün sinirlerimi boşaltmak istedim. ama gitmedim yanlarına.


Devamı yarın Canım. Anca okursun :=))


Kaçtım ben.

14 Şubat 2012 Salı

Lanet gelmesin sana Erkeğim

Otelde çalışmaya başladığımdan beri etrafımdaki sürüngenlerin sayısı gittikçe çoğalmaya başladı. Pamul şeker... sanırım en mantıklı söz bu olsa gerek bana söylenebilecek. Bakımlı erkek olmanın hele ki bu yaptığımız bakımı benim yanımda diğer sürüngenlerinde gelip diğerlerinden gizli gizli yapıp ama dışarıda bi havalara bürünen insanlarla çalışıyoruz. Riyakar...

Dün gece yüzüme uyguladığım sir ağdanın ve peeling jelin faktörlerinden olsa gerek ki. bi çok personel gelip benimle aynı şeyleri yapmakla meşgul.. dışardan bakarsak süzme erkek oluyolar. Süzme erkeği bıraktım. Sap olamamış insanlarla mıhatap olup dal yapmaya çalışıyorum.. hey allahım.. sen nelere kadirsin.

İnternetteki olaylarda bunun bi benzeri gibi.
Msnden chat sitelerinden hatta Date sitelerinden falan istediğinle istediğin kadar sohbet et kimsenin gıkkı çıkmaz. ama sen istediğin zaman kapat bilgisayarı onlar düşünsünler :=))

neyse Lanet gelmesin sana ERKEGIM.

Aha buda günün parçası.