21 Şubat 2012 Salı

Jean D'arcdan Devam Edelim Lütfen, Önden Buyrun.

Yine ben internetten bakınıyorum sağa sola. Denk geldi yine birisi ve tanışıyoruz. Tabi ben o aralar İstanbul Maltepe de bir otelde çalışıyorum. Yaralı ceylanı oynuyorum. Eğer bir ilişkim olacaksa o zamanlar şiir gibi başlamalıydı. ve şiir gibi bitmeliydi. Kendimi durduracakta değildim. Yeni bir ilişkiden çıkmışım. kafam hafif efkarlı. Yine çalışıyorum. Saat 15:00 den 23:00 'a kadar. Genel müdür tepemde uyukluyoruz falan.

Tabi yeni biriyle tanışıyorum. Konuştuk gecenin epey bi vakitlerine kadar. Kendisi tiyatrocuymuş. Bana Bay dormino bay dormino dediği zaman çok hoşuma giderdi. Gözleri Bir denizin derinliğindeki yosunların Mavi ışıltısı almış Gözlerinin içine bakarak Sesindeki gürlükten şarap içilecek kadar sempatik bir insanEVLADI idi.

Boş bir zamanımızda buluştuk. Tuzlada nostaljik parçalar çalan özellikle Emel SAYIN çalan bri çay bahçesinde. gözlerimi onun sesinin gürlüğünden ve gözlerindeki derin mavilikten alamadım. Kesin bu insan değildi. Analar ne evlatlar doğuruyor be Paşam.!

O günkü tanışıklığımız gayet güzel geçti.

Ertesi günlerde benim de çok seveceğim onunda oynadığı bir tiyatro oyununa gittim habersiz. JEAN D'ARCın Öteki ölümü. Sahnedeki performansını o kadar güzel beğendim ki. Bunu ancak ona anlatmanın başka bir yolu olabileceğini düşünerek "Tanrım, elindeki hançerle beni de hançerle" gibi bir mesaj çektim ona. Aradı beni. Konuştuk.

Benim telefonda konuşma şeklim genelde şu şekilde oluyor.

Ben : merhaba nasılsın?
Telefondaki kişi : Saol sen nasılsın.
Ben : İyiyim ben de ne olsun.
Telefonda ki kişi :...............
Ben :............

Konuşacak birşey olmayınca normal olarak durum böyle oluyor. Aslında söylemek istediğini de unutuyorsun Telefon açtığın kişiye. Sanki mesaj daha cazip geliyor gibi. Mesaj çekmeyi de pek sevmem ya neyse.!

Neyse Aradı beni. İlk defa telefonda konuşmaktan bu kadar çok zevk aldığımı hatırlıyorum. Ve ilk defa telefonda konuşurken 5 dk lık konuşma süresini 30 dk yaptım.

E bi defa hoşlanmıştım ondan. Gerisi gelirdi zaten. Konuşmamız zaten kafiyeli bir şekilde karşılıklı otururken bile devam ediyor...

Yok bu sefer olacak. 2 aylık boynuzlama döneminden sonra bu sefer olmalıydı. Yeni bir ilişkim olmalıydı diye düşündüm. Baktım ki Açık ilişki yaşayabileceğim bir insan. ona da eyvallah dedim. en azından Terkedilmekten iyidir. Özgür bir insandım. onun yanında. hiçbir engelleme yok. hiç bir kıskanma yok. Ama yanyana geldiğimizde onun gözlerindeki ateşi yutacak kadar cesaretimde vardı. Aşk mıydı lan yoksa bu?

Özledim bak şimdi onu. Onunla ne zaman konuşsam. Sürekli bir provada ya da sürekli bir programdan çıkmış oluyordu. Konuşacak çok şeyimiz olduğuna eminim. ama bunu nansıl dile dökeriz bilmiyorum. Utangaçlığımdan falan değil ama Onun o gözleri ve Sesindeki gürlük beni durdurmaya yetiyor. İstanbuldayken onunla en son. Fethiyeden İstanbula döndüğümde buluşmuştuk. Beni çok özlediğini söyledi. Muhabbete girdik. Yaklaşık bir iki saat muhabbet ettik. Muhabbetin sonunda ikimizde sustuk.Gel dedi bana.
gittim yanına. Sevişmeye başladık. kendimi durduracak değildim. Fethiyede aradığım arandığım yoktu ama İstanbulda bekleyen bir arkadaşımın olması beni cezbetmiyor değildi. bak tarihte tam aklımda. 10 Aralık 2011...

Bu tarihten tam 9 ay önce ondan habersiz Fethiyeye gittiğim için bana çok kızmıştı. ve 20 Gün bak tam 20 gün konuşmadık. onunla. Arada bana kızdığını ve telefonda kızıp bağıracağını düşünerek ben aramadım. o da beni aramadı. Ama içten içe özlüyorum tabi onu. Aramadım. Ben gittikten sonraki ilk konuşmamız 20 gün sonra oldu. Neyse...

Bana bir sevgilisinin olduğunu söyledi. İçimden Valla hiç umrumda değil. Carpe Diem. İki aydır görüşüyorlarmış falan. Reklam aşkı yapma bana çok kızarım bak...

O günden sonra görüşemedik. Çünkü ben yine iş için istanbuldan ayrıldım. Şimdi tarih belli. 18 Mart 2012...

Bu yazıyı son bir cümleyle süslemek istiyorum. Jean D'arctan.

İnsanlar ... Onlar Fırsatını Bulsa , Tanrıyı bile Öldürürler.

Öptüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder