Eleman ve onun kardeşiyle kalktık gittik sabahın köründe Pazar olmasını değerlendirelim de bi yerlerde kahvaltı yapalım dedik Tepe mahallesindeki daha önce gittiğimiz Fatma Ablanın yerinde. Gittik ama büyük bir hüsranla kapalı olduğunu gördük. Geri vites alarak “Hadi kızılalana gidelim” dedik. Açık büfe kızılalandaki Parkormana gittik. Milletin elit davranıcam ben tavırlarının arasında kahvaltımızı aldık sessiz sedasız. Elemanın dediğine göre yağmaladık. Hoş benim yağmalamam karşımda oturan 3 kişilik ailenin 9 kişilik yemek yemesi ile eş değildi ama olsun. Utanmadan bi de karşındaki masaya mı baktın deme. Baktım tabi. Bi tane sübyan sürekli büfeye gidiyor elinde üç beş tabakla geri dönüyorsa kusura bakmayın ama dibine de düşerim.
Gelen çayın soğukluğundan başka bir şey hatırlamak istemiyorum açıkçası. İçine buz atsan aysti olur ya onun gibi bir şeydi ama azcık sıcak. Yok yaa sıcak bile değildi. Bildiğin ılık bebe banyo suyu gibi bişeydi. Azcık şeker, al sana şerbet.
Biz böyle kendi aramızda sağa sola laf atarak kahvaltımızı yaptık. Ben o kadar yavaş yiyorum ki elime bıçak bile değmiyor. Çatalla yavaş yavaş tin tin yiyorum ama bu ikisi daha önce hiç kahvaltı yapmamış gibi o kadar hızlı ve bıçak kullanarak yiyorlar ki dişimin ağrısı bi an aklıma geliyor. Ben yavaş yavaş önümdeki mütevazi bi şekilde ağzına kadar tıka basa doldurduğum üç günlük kahvaltımı yaptım, eleman ve kardeşiyse bildiğin 3 haftalık kahvaltısını bi anda yapmanın mutluluğla kalktık. İş hesap ödemeye gelince “Valla bu yaptığımıza 200 TL bile ödesek az değil” desekte, 64 TL ödeyip çıktık.
Biraz gezelim dedik. Keçiden başka bişey göremedik. Keçileri biraz otla besledik ve iki el atış yapalım diye Elemanın beylik tabancasını çıkarıp orta yerde üç el ateş etmesiyle kendime geldim. Ağzını yüzünü kırdığımın çocuğu ortalık yerde ateş etmeye başlayınca “Daha sakin yerde yapalım şunu millet piknik yapmaya gelmiş, rahatsız etmeyelim” diyince, askerden dönen benim içimdeki polyannanın değişmediğinin farkına da vardım. Kalktık gittik arabaya. Alanyayı en üstten gören bi yere geçtik. Sessiz sedasız arabanın içinde biraz şekerleme yapalım dedik. Bir saat uyuduk uyumadık yanımıza bir araba daha geldi. Küçük kaplumbağa gibi bişeydi. Markasını bilmiyorum. Arabadan inenleri sayıyorum, Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz. Tam tamına sekiz kişi indi o göt kadar arabadan. Hayır arabanın bağajını da saysan en fazla alacağı altı kişidir bence. Hadi diyelim ön iki koltuğa güç bela üç kişi yerleştirdin ama kalan beş kişiyi arka koltuğa yerleştirmek için kombinasyon teorisine ihtiyaç var. Bi de dört kız dört erkek bunlar.
Erkeklerden birisi içtiği bira şişesini ordaki çam ağaçlarından bi tanesine asarken ben de “Hayvana bak yaaa mundar etti ağacı” diyip belediyeyi aradım. Belediyenin ne dediğini söyle(ye)meyeceğim burada. Kessinler sanane gibisinden bişeydi anla artık. Ben ki yeşili sevip yerlere izmarit atmayıp cebime dolduran bi adamım. Neyse adama geri dönelim. Bira şişesini astı karşısına geçti en eski taaaa dedelerimiz zamanından çıkma bir tane tabancaya benzeyen bir kurusıkı tabancayla ateş etmeye başladılar. Çıkan sesin sesi hiç te öyle dıkşııııııınnnn diye çıkmıyo söyleyeyim, yeşilçamda bizi yiyolar fazlasıyla. 8 kişi ardı ardına birer el ateş ettiler ama hiç biri vuramadı. Vuramayıncada bişeyler söyleyip arabaya atlayıp gittiler.
Bizde peşlerinden kalkıp eve geldik.
Ben sıcak çay içemiyorum o çay bebeğin banyo suyu gibi olana kadar bekliyorum işte ama aramızda kalsın askdfgskgfads
YanıtlaSilÇay kaynadığı zaman hemen bardağa doldurulup içilecek. İlk yudumda dili biraz yakacak sonra alıştıra alıştıra ve içeceksin :D
YanıtlaSil