Kendimi odamda uyurken buldum.
Ağzımdan salyalarımı akıta akıta yataktan gerilerek kalktım. Pencereyi
açtığımda güneşin yakıcılığı yüzüme yansıyordu. Gözlerimi kısarak baktığımda
değişik bişeyler olacaktı bundan emindim. Kapıya doğru yöneldim. İki katlı evimizin
üst katındaydı odam. Önü beyaz arkası saf siyaha boyanmış kapımı açtığımda
aşağıdan seslerin geldiğini duydum. Tırabzanların başına geçtiğimde aşağıdaki
üç insanı görebiliyordum. Annem ve babamın o tuhaf yüz ifadeleri, babamın
sürekli anneme “geçecek bugünlerde geçecek” demesi kadar gülünç bir şey
görmemiştim. Masadaki üçüncü adam siyah bir cübbe giyinmiş elinde not defteri
babamın anlattıklarını not ediyordu. İki gün önce koluma yaptırdığım ters haç
dövmesinden anlamış olmuşlar. “Lanet olsun bu şimdi gerekli miydi?” diye
geçirdim içimden. Bir yandan cübbeli adamın aklından geçenleri tahmin etmeye ve
üzerinde olabilecekler hakkında düşünmeye başladım. Böyle bakmaya devam ederken
cübbeli adam ona baktığımı anlamış olmalı ki kafasını benim olduğum yöne çevirdi.
Beni gördü. Nasıl ona gözlerimi, nefret eden gözlerimi , diktiğimi ve bundan
müthiş bir haz duyduğumu da tahmin etmesi için kıkır kıkır gülmeye başladım.
Gülmem devam ederken bir el omzuma değdi. Bu ablam Katt’den başkası değildi.
İnce, ojeli parmaklarında daha
geçen ay koyu Katolik olan Peterle evlenme zahmetine girmişti. Parmağındaki tek
taş yüzük Katt’in Peter’a ne kadar bağlı olduğunu göstermesi için yeterliydi.
İkisi de birbirini zamanında çok sevmiş.
-Niye geldiğini biliyorsun değil mi Peder Samuelin?
Kendimden emin bir tavırla önce
adının Samuel olduğuna şaşırmadığım bu adamın gözlerinin içine bakarak başımı
evet anlamında salladım.
-Hiç merak etmiyorum ama biliyorum neden geldiğini. İçime
şeytan ya da terbiyesiz bir cinin girdiğini düşünüyor. Bunun için eğitim almış
ve psikanaliz konusunda gayet deneyimli. Sadece biraz daha hakkımda bilgi
aldıktan sonra benim odama gelecek ve kutsal suyunu dökecek. Ona karşılık
yüzüne işemeyi düşünüyorum. Önerin var mı?
Dediğimde Kattin gözleri
açılmıştı birden. Bu kadarını beklemiyordu sanırım.
-Nasıl istersen öyle yap. –dedi umarsız bir ses tonuyla.
Peder Samuelle gözgöze geldim
tekrar. Ama bu sefer üzerimdeki çirkin bakışı kaldırmış, alaylı bir tavırla
bakmaya devam ettim.
-Hey Katt, hadi bi oyun oynayalım. Peder Samueli bu evden
göndermem için kaç dakika veriyorsun?
-Sana yardım etmeye çalışan bir anne, bir baba ve bir pedere
karşı çok zalimsin.
-Sorduğum soruya cevap değil bu.
- Ne yapmak istediğini biliyorum.Abb. En azından tahmin
edebiliyorum. Senin zekanla ben başedemem.
“senin zekanla ben başedemem”
dediğinde gerçekten haklıydı. Yedi yaşımda uzaya çıkacak uzay gemisi tasarımı
yapmıştım. On yaşında kendi müritlerimi topladım. Aynı zamanda profesörlerin
“artık iyileşemez” dediği bir akciğer kanseri adamı ameliyat ederek harward ve
oxfoddaki profesörleri şaşkınlığa uğratmıştım.
Kendimi sinsice sırıtarak buldum.
Ablam bile anlamıştı daha iki gün önce koluma yaptırdığım ter haç dövmesine
bakarak yutkundu.
-Daha bilmiyorlar değil mi? – diye korkarak sordu.
- Neyi bilmiyorlar mı? – diye cevap verdim. Neyi ima
ettiğini gayet iyi biliyordum. Ama ondan duymak hoşuma giderdi.
- Hadi ama bu dövmeyi boşuna yaptırmış olamazsın. Ters haçın
satanizm simgesi olduğunu bilmeyen kalmadı.
Sonunda beni olduğum gibi kabul
eden birisi çıkmıştı. Artık Katt bana başka bişey söylemeden arkasını dönüp
gitti. Katt sadece Satanist olduğumu öğrenmişti. Ya da öyle olduğumu sanıyordu.
Herşeyi bu dövmeden nasıl anlayabildi bunu bilmek için günlerce uğraşması
gerekirdi. Katt normal zekanın altında bir kız üniversite masraflarını benim
kazandığım ödüllerin paralarıyla karşılamaya karar verdiğimde kendisini
harwardda bulmuştu. Bana karşı da tavrı her zaman bu yüzden minnettar olmuştur.
Birden masaya göz attığımda Peder
Samueli merdivenlerden yukarı çıkarken gördüm. Hızlı adımlarla odama gidip
pencerenin kenarına geçtim. Arkam dönük bir şekilde kapının açılmasını
bekledim. Kapı vurulmadan sessizce açıldı.
-Hoş geldin Samuel. Sizin oralarda kapıya vurma adeti yok mu
– diye çıkıştım. Ciddiyetimi koruyarak siyah cübbeli karşımda duran bu zavallı
insana baktım.
- Benden ne istiyorsun? –dedim. Bu zavallı tanrının kölesi
olmuş “iyi” niyetli insanın beni “sözde” iyileştirme çabalarının boşa
çıkacağını bilmesi onun gitmesi için yeterliydi.
- Sadece biraz sohbet etmek istiyorum. –dedi kararlı bir ses tonuyla.
- Neden geldiğini biliyorum - dedim.
- Neden geldiğimi biliyorsan neler yapabileceğimi de
biliyorsun o zaman – dedi. Sakin bir ses tonuyla.
Kibirli bir şekilde arkamı dönüp
pencereyi kapattım. Perdeyi çektim. O da dışarıdan perdeye yansıyan beyaz
ışığın loşluğuyla aydınlandı.
-Sadece basit birkaç dua okuyarak ve kutsal suyunu
kullanarak beni alt edemezsin. Daha beni tanımıyorsun Sam.
- Bana gücünün sınırını göster – dedi. Keskin ve kibirli bir
ses tonuyla Cübbesinin içinden incilini çıkardı.
- Tamam sen istediğini yap. Sana sadece şunu söylüyorum ki
burdan çıktığında durumun şu anki ile aynı olmayacak.
Beni
dinlemeden incilin yaratılış bölümünü okumaya başladı. Elini cebine attı ve
tahmin ettiğim gibi küçük bir şişe de sallanan içinde kutsal su dediği suyunu
çıkararak okumayı bitirdikten sonra üç defa üzerime serpecek ve sonra diğer
bölüme geçecek. Sonra tekrar ve tekrar aynısını yapacak.
-Eğer şimdi bu saçmalığa son vermezsen üzerine işeyeceğim. –
diye tepki verdim en sonunda. Samuel beni dinlemiyor duasını okumaya devam
ediyordu.
Bir
süre ona bakmaya devam ettim. Tepkisini hiç bozmuyor arada bir eliyle
tanrısının haç işaretini yapıyor, amin diyor ve suyu üzerime döküyordu. Bir
süre sonra girdiği hipnotik durumdan çıktı. Elindeki kitabın kapağını yavaşça
kapatmıştı. Gözlerime bakmaya başladı. Bende onun gözlerine bakarak devam
ettim. Gözlerimin ona baktığımda siyahlaştığını fark edebiliyordum. “Kutsal”
haçını çıkarıp yüzüme doğru tuttu ve mırıldanmaya başladı.
-Tanrı bizi korusun. Amin. – dedikten sonra ona dönerek.
- Senin tanrın seni korusun Sam. O benim tanrım değil.
Diyerek
bana bakmaya, soğuk terler dökmeye başladı. Korktuğunu siyahlaşmış gözlerimden
anlayabiliyordum. Artık zamanı gelmişti En derin yarasını bozmaya.
-Annen Sam. Anneni hatırlıyor musun? Sağ tarafında arabanın
içinde otururken, daha küçücük bir çocuk halini , annenin son halini hatırlıyor
musun? Neden Hristiyan kilisesinde çalışmak istediğini, neden buraya geldiğini,
annenin neden öldüğünü biliyorum Sam.
Samuelin
alnındaki terler yavaş yavaş yere düşmeye başlamıştı. Onun hakkında bu kadar
çok şey bilmeme imkan veremiyordu. Aramızdaki yaş farkına bakarsak neredeyse 25
yaş vardı.
-Sen , sen bunları nereden biliyorsun? –dedi tedirgin ve korkan gözlerle.
- Ben herşeyi bilirim Sam. –dedim Alaycı şekilde bakarak.
- Söyle bana Sam, annenin ölümüne neyin sebep olduğunu
senden duymak bana zevk verecektir.
Samin
gözleri yerinden fırlayacakmış gibi açılmıştı. Korktuğunu ve ona zarar vereceğini
düşünmüştü. Kıpırdayamıyordu. Kurduğum tuzağa düşmeyi başardı en sonunda.
Soğukkanlı ve kibirli bir şekilde devam ettim sözlerime.
-Sen Samuel, daha dört yaşında annenin trafik kazası
geçirmesine neden olmadın mı?
Samin
gözleri aynı donuklukla bana bakmaya devam ederken bu tepkiyi beklemiyordu
benden. Gözlerimi onun üzerinden çektiğimde Samuel rahatladı. Korku dolu
gözlerle bana bakarak tekrar dua ederek devam etti.
-Şimdi Samuel. Bu odadan çıktığında burda olanlardan kimseye
bahsetmeyeceksin. Benim korkak insan kölelerle işim yok. Samuel şimdi
getirdiğin kitabını ve diğer malzemelerini topla ve burdan git.
Samuel
benim yüzüme bakmaya devam ederek kapıya doğru yöneldi.Kapıyı açtı ve koşar
adımlarla kapıdan çıktı. Merdivenlerden koşarak gittiğinin sesini
duyabiliyordum.
-Aptal insanlar. –diye içimden geçirdim. Penceremin
perdesini araladım. Ve güneş ışığının odama girmesine izin verdim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder