Bir hayale Kapıldım. Başladım, oynadım ve sonunu getirdim. Otobüsteyim, mr juve biniyo otobüse. Ne hikmetse işte biniyo. Ben de bu arada onun şarkısını dinliyorum, bi an da otobüsün içi onun klip sahnesine dönüyo. Sonra yanımdaki çocuğa önce rica ediyo çocuk kalkmayınca sinirleniyo kaldırıyo yanıma oturuyo. Gülümsüyo bana. Sonra taksime gidiyoruz simit sarayına. Orda herkes buna bakıyo ben dahil. çünkü marjınal giyinmiş. Yırtık kot falan. Yani benim marjinal anlayışım burdan daha ileriye gidemiyo da. Hiç görmemiş gibi bakıyolar sinirlerim bozuluyo bi an da süper kahramana dönüşüp bunları gözlerimden çıkan ışınla yok ediyorum. Sonradan anlıyorum ki yok ettiklerim kötü kalpli, evreni yok etmeye çalışan pislik zordonun adamlarıymış. Ne yani şimdi mr juvenin mi peşindesin diye düşünürken zordonun silüetı karşğmda beliriyo. Beni yenemeyeceksin bu sefer diyip duruyo. Pardon ama angutçum ben seni ne zaman yendim diye düşünüyorum. O anda hafıza kaybına uğradığım aklıma geliyo, sırf zordonun böyle demesı yüzünden, daha önce yaptıysam şimdi de yaparım diyorum. Sonra mr juvenin kolundan tutup güneşe doğru uçuyoruz. Ben buna nefesimi verirsem uçarmış o da o yüzden uçuyo yani. Neyse baktım biz güneşe doğru gidiyoruz bu da terlemeye başladı, dedim bari bi de terlemeye karşı koton ceketten vereyim. Olur muymus demeyin hayal işte oluyo. imkansızı başarıyorum. Neyse, biz kocaman güneşin yanında durup bekliyoruz zordon arkamızdan saldırıyo ve biz dunyaya olduğumuz yere düşüyoruz. O an karşımıza mazhar alanson görünüp simit yiyin susamlarını yola dikin o zaman kazanırsınız diyo. Tabi mantıklı bı acıklaması yok, biz de yapalım bari dedik. Bi de it herif istanbuldaki bütün simitleri yok etmiş. Bi tane simit birakmiş o da taksim meydanında köşe başındakı simitçide. Gidip onu alıp simitlerimizi yiyelım derken zordon canavarı gelip bizi bulur. Son simitçiyi öldürür, simiti de tartarusa gönderir. şimdi oraya kim gitcek ki, zeusla anlaşma yapsam mesela sonra bi de hades var önümde. Kerberusu hermes öldürmüstü ama bunlar bi tane daha doğurmuşlardır kesin. Zaten zırt pırt isleri yok dev doğur canavar doğur git en güzel kıza, adama aşık ol. Oh ne güzel... Bi de intikam alıyolar. Neyse işte ben zeusun huzuruna çıkıyorum tartarusa inmek istediğimi falan söylüyorum yok adam kabul etmiyo. Bak diyorum artemisin geyiğini öldürürüm diyorum ,sözde tehdit ediyorum ama o da bana öldür o zaman seni göndereceğim diyo.. Ay yoruldum bu ne be. Alt tarafı bi simit yiyeceğiz onuda yiyemedik. Gelmedi öküz. Ekildim yani...
25 Şubat 2014 Salı
24 Şubat 2014 Pazartesi
Gidiyorum
Gittt
Gitttt
Gittt
Gitttt - me dur ne olursun
Gitme dur yalan söyledim
Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim
Çarşamba günü Saat 14:00 Metro Turizm ile Erzuruma gidiyorum. :(
23 Şubat 2014 Pazar
Mala bağlayıp Text okudum
Artık yazabilirim. Tabi bi şart var. O da isim kullanmayacakmışım. Kodları belirleyelim hemen...
Beyaz Saçlı Bıyıklı Adam ( BSBA )( Bu kişi aynı zamanda yönetmen ve senarist oluyo, bi de dizi yapımcısı falan filan )
Yazar Kişisi ( YK )( Bu kişinin 4 tane kitabı çıktı hepsini de okudum en son yeni çıkanı iki gün önce bitirdim )
insanyavrusu (inya )( yani ben )
Evden bi gün önceden kararlaştırdığımız Etiler esnaf ve sanatkarlar odasına gidip orda zorla çağırılmışım hissi vererek çıktım. Yolda bi de bi ton trip attım insanlara.
Neyse gittim ben bu belirlenen yere. BSBA ve YK beni bekliyorlar. Ellerinde textler var. Bi kaç satır okumamı istediler. İşte çeşitli şekillere girip bi ton şaklabanlıkla okudum. Ben tam rezil oldum, yerin dibine girdim diye düşündüm, hatta şu an beni allahım yerin bin kat dibine soksun da bu durumdan kurtulayım, hatta deprem olsun kaçalım burdan. Bunlarda ölsün. Yok yaa ölmesin.. Neyse.
Okuduğum texti beğendiler. Yani ses tonumu falan. Halbuki bi bok yapmadım. Yani normal olarak text okudum. Başka bişey yapmadım. Ses tonum normaldi yani. Arkadaşımla nasıl konuşuyorsam o texti de öyle okudum.
Neyse takılmayalım buraya. Önüme bu YK'nın kitabını koydular. Bi de bunu tonlamadan , diyaframını kullanarak oku dediler. Bi kaç satır okuyayım bari dedim. Okudum... Tamam bu iş oldu dediler... Ben hala mal modunda olduğum için deprem olacak mı diye bekliyorum. Ya da ne bileyim bi roket falan olduğumuz binaya çarpsın rezil oldum vik vik sesim çıkıyo diye düşünüyorum. Ama diyaframımı düzgün kullanıyormuşum. Yani BSBA bana öyle dedi. Tiyatro geçmişim olup olmadığını sordu. Ağzımı ayıra ayıra "evet 4 gün müjdat gezende takılmışlığım var" dedim.
Neyse yaa.. Kitap okuyacakmışım. Ciyak ciyak sesim çıkarak okuyacağım yani. Kayıtlara da bilmem ne zaman başlarız. Baştan söyledim ama.. Bak dedim Çarşamba günü ben gidiyorum Erzuruma askere gitcem ben dedim. Git git sen biz seni buluruz dediler.
Neyse
bir cinayet işlensin bu gece.
içinde sen ve ben geçen bir cinayet.
kimse kusura bakmasın ama
bu gece öl istiyorum.
Hayat Erkeği
Böyle bi gündü..
Dipnot : Çok saçma bişekilde yazdım farkındayım ama toplantıda sıkıntıdan Beyzanın blogunu talan edince. Bu çıktı benden...
Beyaz Saçlı Bıyıklı Adam ( BSBA )( Bu kişi aynı zamanda yönetmen ve senarist oluyo, bi de dizi yapımcısı falan filan )
Yazar Kişisi ( YK )( Bu kişinin 4 tane kitabı çıktı hepsini de okudum en son yeni çıkanı iki gün önce bitirdim )
insanyavrusu (inya )( yani ben )
Evden bi gün önceden kararlaştırdığımız Etiler esnaf ve sanatkarlar odasına gidip orda zorla çağırılmışım hissi vererek çıktım. Yolda bi de bi ton trip attım insanlara.
Neyse gittim ben bu belirlenen yere. BSBA ve YK beni bekliyorlar. Ellerinde textler var. Bi kaç satır okumamı istediler. İşte çeşitli şekillere girip bi ton şaklabanlıkla okudum. Ben tam rezil oldum, yerin dibine girdim diye düşündüm, hatta şu an beni allahım yerin bin kat dibine soksun da bu durumdan kurtulayım, hatta deprem olsun kaçalım burdan. Bunlarda ölsün. Yok yaa ölmesin.. Neyse.
Okuduğum texti beğendiler. Yani ses tonumu falan. Halbuki bi bok yapmadım. Yani normal olarak text okudum. Başka bişey yapmadım. Ses tonum normaldi yani. Arkadaşımla nasıl konuşuyorsam o texti de öyle okudum.
Neyse takılmayalım buraya. Önüme bu YK'nın kitabını koydular. Bi de bunu tonlamadan , diyaframını kullanarak oku dediler. Bi kaç satır okuyayım bari dedim. Okudum... Tamam bu iş oldu dediler... Ben hala mal modunda olduğum için deprem olacak mı diye bekliyorum. Ya da ne bileyim bi roket falan olduğumuz binaya çarpsın rezil oldum vik vik sesim çıkıyo diye düşünüyorum. Ama diyaframımı düzgün kullanıyormuşum. Yani BSBA bana öyle dedi. Tiyatro geçmişim olup olmadığını sordu. Ağzımı ayıra ayıra "evet 4 gün müjdat gezende takılmışlığım var" dedim.
Neyse yaa.. Kitap okuyacakmışım. Ciyak ciyak sesim çıkarak okuyacağım yani. Kayıtlara da bilmem ne zaman başlarız. Baştan söyledim ama.. Bak dedim Çarşamba günü ben gidiyorum Erzuruma askere gitcem ben dedim. Git git sen biz seni buluruz dediler.
Neyse
bir cinayet işlensin bu gece.
içinde sen ve ben geçen bir cinayet.
kimse kusura bakmasın ama
bu gece öl istiyorum.
Hayat Erkeği
Böyle bi gündü..
Dipnot : Çok saçma bişekilde yazdım farkındayım ama toplantıda sıkıntıdan Beyzanın blogunu talan edince. Bu çıktı benden...
22 Şubat 2014 Cumartesi
PENDORYA FACİAMIZ DİYEMEDİM
Tuvaletteyken ablam aradı. Zaten benı ben ne zaman tuvalete gırsem bırılerı mutlaka arıyo. Mesela halkbank durmadan ben tuvaletteyken arar durur. Tam ısım bıttı cıkıcam telefonu acıcam yok hemen kapatıyo. Sonra da gun boyunca bı daha aramıyo. Neyse arayan ablam dıye acayım tuvalette dedım.
Ablam : napıosun?
Ben : tuvalette ısımı goruyorum. Hayırdır?
Ablam : pendoryaya gıdelım mı?
Ablamdan hıc boyle bısey beklemezdım. Ben kı onunla kanlı bıcaklı gıbı bıseyım o geldı bana pendoryaya gıdelım mı dedı. Afallayarak bı yandanda ıskembeyı bosaltarak olur dedım. Yıgenıme hazırlanmasını soyledım. O da gelecekmıs bızımle.
Ablam on dakıka sonra geldı. Sonra taksı cagırıp pendoryaya gıttık. Taksının bızım evın sokagına gırmesı 20 dakıkayı buluyo. Ama taksı duragı nerde dıye sorarsan bı sokak arkada. Bes dakıkayı bulmaması gerekırken gelmesı, yırmı dakıkayı buldu. Protesto edıyorum bu durumu. Neyse onlarla sonra ılgılenıcem. Sımdılık pendoryaya donelım.
Pendoryaya gırdıgımızde ablam hemen Floya gırdı. Indırım varmıs haberın olsun. Neyse, floda yaklasık 20 dakıka harcadık. Kıza ayakkabı begendıremıyoruz o derece. Abla sunu al... Yok o sahte. Abla bunu al... Platformu cok genıs. Abla bu nasıl oha ben 36 gıyıyorum. Abla esegın seyıne suyuu kacırma sımdı al surdan ne alıyosan cıkalım hadı. Dedım. Neyse ıkı tane bı tanesı benım asker botuma benzeyen gotum gıbı bı ayakkabı dıgerı de topuklu bısey aldı cıktık. Paketlerı bana da yamaladı tabı orası ayrı. Sonra Bızz dıye bı marka var. Bence cok gereksız. Ablama uyan butun kıyafetlerı oraya dızmısler. O da rahat durmadı... Ne bulduysa aldı. Abla bayrama daha var dıyorum yok bunlar mart ayı ıcın dıyo bana... E yuh.. Aylık kıyafet alısverısını bı anda yapan bı ablam var.
Sonra benım yegen pızza yıyelım dedı dıye kalktık gıttık sbarro muydu neydı adı "sozde" ıtalyan pızzası yapan bı yer... Bı kere orası pızza yapmayı bıle bılmıyo. Hem yaptıkları pızzada dosemısler kalın ramazan pıdesının ustune kasar peynırını kı buna da kars kasarı dıyolar ama alakası yok onun ustune ıkı uc bıber ve zeytın al sana pızza. Bok yemısler maf etmısler guzelım pızzayı. Hem dondurulmus ekmege yapmıslar. Ikı uc dılım yedım sonra bıraktım ben bunu daha fazla yıyemeyecegım dıye. Ekmek arası kasar yesem daha mutlu olurdum yemınle...
Sonra kalktık bı de bokunu cıkaralım dıye burger kıngten mılkshake almaya.. Bızım bıcırıga... Inanmazsın toplam 30 dk bekledım orda sıparıs vermek ıcın. Sıparısı en sonunda verdım. Bu seferde benım sıparısı unuttugunu anlayınca "benım sıparısı verır mısın" dedım sert bı dılle. Hayır tmm calısmak ıyı bısey ama burger kıngte de eleman bulamıyoruz ayagına yatan yonetıcıler , ergen cocukları saatlerce orda calıstırıp pestıllerını cıkartma cabasını anlamıyorum.. Cocuk beceremıyo ıste... Kızdım ona sıparısımı ıkı defa tekrarlattırdı bana... "gotunlemı dınlıyosun benı versene su sıparısımı yarım saattır agac oldum burda" dedım. Sıparısı dusun artık asıl bı surat ıfadesıyle aldıgımı...
Ordan cıktık. D&Ra gıdeyım de hem bızım dıpın kıtabı gelmıs mı onu sorayım dedım hem de istiklal akarsunun yeni çıkan kitabını alayım dedim. Bu arada deepcım kıtabın gelmemıs. Pazartesı ya da salı gelecekmıs. Insalllah gelır. Neyse...
Cıktık eve geldık.
21 Şubat 2014 Cuma
Eski Bir arkadaşım Aradı
Üniversiteden bi ev arkadaşım. Bu aralar pek bi samimi davranmaya başladı bana. inya napıyosun görüsemiyoruz öldün mü kaldın mı bi cevap ver diye ağzını ayıra ayıra konuşmaya başladı telefonda. Bense gıcık bı ses tonuyla bu durumdan nasıl kurtulurum durumundayım. Hos zamanında bırbırımızın agzına sıcmıstık ama en cok agzına sıcılan tabıkı ben olmustum. Ne yapayım...
O zamanlar sevgılımde var. Bunun da var ama bu bıldıgın ota boka sarıyo kendını , benım sevgılımde bı ot oldugu ıcın ona da sarmaya baslamıstı dumbuk. Sonra mesela bız 3 kısı ev tutmustuk beyımız kıradan baska para vermezdı. Sureklı bı " ılerıde harcarım yastık altı yapayım ben bunu " modunda oldugu ıcın bız de bunu fakır ama gururlu ınsanlardan zannedıp alısverıs, elektrık, su paralarını dıger arkadasımla oderdık. Sonra bır gun bı ogrendık kı bu cocugun malı durumu bızı ucle carpar sekıze boler.. Ehh yeter artık dıyıp uc aylık faturaları ona odettık.
Aradan on yıl gecmıs. Taaa ebesının nıkahına kadar yolu var allah bılıyo bı ton da beddua okumusumdur ona. Ama sımdı telefonda ah canım senı cokk ozledım ah bebegım burnumda tutuyosun dıye dıye beynımı sıktı attı herıf. Ya dıyorum sen bızım cıhatı aradın mı napıyomus dıye sordun mu dıyorum yok adam da ses seda yok. Cıhatın adını duyunca bı kendını gerı cektı. Nıye bılmıyorum ama " ıyyy sumuk mu o booogghhkkk" gıbı bısey dedı.
Hem cıhat kendı yasına gore ( kı ben o zamanlar 18 bılemedın 19 yasındayım ) gayet olgun bırısıydı. Zaten yası da baya bı vardı. Amca derdık mesela. Bı de musluydu kı... Izmırde okuyoruz herıf bana musun ne kadar kulturlu oldugundan bılmem neyınden bahsedıyo. E ben de avrupallarda buyudum onu naaapcaz canıkom? Neyse bu ayrı bı mevzu zaten.
Bı gun bız bu benı bugun arayan arkadasla evde yalnız yalnız takılıyoruz. Cay koyayım barı tv de de bısey yok ıcerız balkonda gıbılerınden kalktım cay koymaya gıttım. Tup bıtmıs. Buna hadı tup almaya gıdelım dedım kalktık gıttık tupcu aramaya. Haftasonu butun tupculer de kapalı. Eve bı geldık. Bu salak bı cakmak caktı evde bommm bı alev aldı her yer. Perdeler, halılar, koltuklar...
Lan ev yanıyo. Olm ev yanıyo ıtfaıyeyı ara polısı ara, komsulara haber ver falan.. Cocuk kolunu kıpırdatmıyo. Acaba sok mu oldu dıye dusundum cımdıkledım canı yansında acır dıye yok bana mısın demedı pıc. Komsular alt kattan bızım eve gelıyorlar, hah sonunda bunu da yaptınız yanı pes artık dıye dıye. Ama kımse de demıyo kı bı ıtfaıyeyı arayayım dıye. Komsularımız bıle bıze laf yetıstırmekte ayar olmuslar. Ben artık nasıl bı can havlıyle kendımı ve bu salagı o evden alıp cıktım hala aklım almıyo. Sanırım ınsana panık halınde devasa bı guc gelıyo. Bı ınsan evladı da cıkıp ıtfaıyeyı arayayım demedı mesela. Gerızekalılar bılmıyolar mı ucuncu kat yanarsa dıger evlerde zarar gorur... Bılmıyolar demekkı... Neyse.. Ben aradım ıtfaıyeyı... Geldı, sondurduler yangını falan... Sucu da tupe attık... sonrası bı ton nasıhat. Dıkkatlı olun, anne babanızdan bısey ogrenemedınız mı, tupe de sahıp cıkamıyosanız yasamayın sız, bı de turızm okuyosunuz allah sızın belanızı versın gıbı bı ton da kufuru yedık.
Eve bı geldık. Heryer yanmıs. Koltuklar, yastıklar, kıtaplar, perdeler, pencereler... Bu salak ben annemlere gıdıyorum dedı... Bunun annesıgıller karsıyakadalar... Bız bornovadayız... Ben kaldım mal gıbı... Bı de cıhatta yok. O da musa gıttı. Oturdum bes parasız moronlar gıbı aglamaya basladım. Sevgılım denen mendeburunda o gun Turkıye turuna cıkacagı tutmus, herıf anca haber verıyo... Elımde olan parayla gıttım kendıme bı yatak aldım. 1 hafta boyunca okula gıdıp gelırken sımıt yedım durdum. Bu salakta bana nasılsın ıyı mısın dıye de sormadı. Nıye sormadı bılmıyorum ama kalbım cok fena kırılmıştı bı kere.
20 Şubat 2014 Perşembe
O aradı beni
Diyorlar ki bazen ; yok, "inya iyi çocuktur öyle şeyleri takmaz kafasına" yok" inya çok cool'dur bişey demez..." kimse kusura bakmasın ama ne anlama geldiğini dahi bilmediğiniz o cool da değilim, iyi biri de değilim. Elimden gelse bi cesaretlensem ağzımda tükürükler saça saça haykıracağım tüm çevreme.
Tabiki çok iyi bir insan olduğumdan yapamıyorum. Sanırım "hayır" diyememek beni en başından benri iyi bir insan yapıyor. Aslında iyi bir insan da değilim. Gayet de kötü kalpli, herkesten önce kendisini düşünen bir insanım. Herkes gibiyim, sıradan biriyim; hayatını kimseye muhtaç olmadan yaşayablmek için ekinden geleni yapan orta halli bir insan.
Şu benimle benim isteğim dışında tanıştırılan çocuk varya. Hani asker olan işte. O aradı bugün. Görüşelim gitmeden önce seni özlemeyeyim falan dedi. Ben de olur görüşelim dedim.. Benim Pendikte ve onun da Şişlide olduğunu bilmeden. Buluşmak için kararlaştırdık saati falan ama.. Hala bekliyorum. Neden? Bilmiyorum.
Neyse boşver olmayacaktı zaten... Zorlamanın alemi yok hem.
Tabiki çok iyi bir insan olduğumdan yapamıyorum. Sanırım "hayır" diyememek beni en başından benri iyi bir insan yapıyor. Aslında iyi bir insan da değilim. Gayet de kötü kalpli, herkesten önce kendisini düşünen bir insanım. Herkes gibiyim, sıradan biriyim; hayatını kimseye muhtaç olmadan yaşayablmek için ekinden geleni yapan orta halli bir insan.
Şu benimle benim isteğim dışında tanıştırılan çocuk varya. Hani asker olan işte. O aradı bugün. Görüşelim gitmeden önce seni özlemeyeyim falan dedi. Ben de olur görüşelim dedim.. Benim Pendikte ve onun da Şişlide olduğunu bilmeden. Buluşmak için kararlaştırdık saati falan ama.. Hala bekliyorum. Neden? Bilmiyorum.
Neyse boşver olmayacaktı zaten... Zorlamanın alemi yok hem.
19 Şubat 2014 Çarşamba
Vak'a olayım sana
Boru değil tam iki saat boyunca adamın kafasını şişirdim. Anlat dedikçe anlattım. Sor dedikçe sordum. Ya sabır dedikçe sabır çektim. Çektirttim....
İki saat boyunca daha önce hiç tanımadığım ve bi gün öncesinden yalvar yakar randevu alıp kredi kartımın son limitine kadar zorladığım bir adamın yanına gittim. Hem de bi ton para vererek. Neden? Çünkü bunaldım... 4 Gün sonra Tekrar Erzuruma gitmek. Korkunç bir fikir...
Doktor, ellilerine merdiven dayamış. Saçı yok sakalı var. Top sakalı var. Beyaz hem de. Bi de Beyaz önlüğü var her an ameliyata gidecekmiş gibi duruyo. Harıl harıl elinde Sekreterlik benim dediklerimi not tutuyo.
"Vak'a'nın son durumuna bakılacak olursa , Kişilik bozukluğu gözlemlemiyorum"
"Vak'a da uyum bozukluğu var"
"Vak'a da Prematüre gençlik ezilimi var"
"Vak'a askere gidiyo"
"Vak'a tekrar beni görmeli"
"Vak'a sütlü kahve içiyo"
"Vak'a benim deri koltuğa göz dikti"
"Vak'a sevgilisinden 2 ay önce ayrılmış"
"Vak'a..."
Hay vak'a'nı senin.
Sonra arkadaş ilişkilerime girdi. Arkadaşlarımdan bahsetmemi istedi
"Kim ben mi? arkadaşlarımla mı? Bunu hiç düşünmemiştim ki ben... Bi düşüneyim hemen... Yakın arkadaşımsa mutlaka hergün onu görürürüm bir kaç dedikodu yaparım onunla. Önceden İstanbulda vardı işte bi tane. Sonra sosyoloji bölümünü kazanınca bi daha görüşemedik. O okula geçti bense Turizmde devam ettim. Şehir değiştirdim. Sonra Alanyada yakın bi arkadaş buldum kendime. Ilgaz dağından tanışıyoruz kendisiyle. O restaurant sahibi oldu ben bi kademe daha atladım. Satış pazarlama asistanı olarak. ...
Sonra Blog yazdığımı ve içeriğinin yaşadıklarım yaşayacaklarım ve ordaki arkadaşlarımdan bahsettim. Mesela Dondurma delisi diye bi kız var çok şeker bi gıcık kız dedim , Sonra Ahukızdan bahsettim, Teeee alamanyalarda da arkadaşım varki benim ayağına yattım, Soora Beyza ve nazlının çatlak olduğundan azcıkta vampirsel içgüleri olduğundan bahsedip adamın kafasını şişirdim. Enson Deeptoneu anlatıyodum..."
Sonra anlatrtıkça anlattım. dakikalar çok önemli susmama gerekiyordu haliyle... Para gidiyo olm her dakikasına boru mu... Kullanıcam tabiki...
Eeee ne oldu ki? Bi daha gel dedi bana... Gelir miyim sence?
Neyse yaaa... Annem Mahmood isimli bi kahve almış. Ben onu bi içeyim :)
İki saat boyunca daha önce hiç tanımadığım ve bi gün öncesinden yalvar yakar randevu alıp kredi kartımın son limitine kadar zorladığım bir adamın yanına gittim. Hem de bi ton para vererek. Neden? Çünkü bunaldım... 4 Gün sonra Tekrar Erzuruma gitmek. Korkunç bir fikir...
Doktor, ellilerine merdiven dayamış. Saçı yok sakalı var. Top sakalı var. Beyaz hem de. Bi de Beyaz önlüğü var her an ameliyata gidecekmiş gibi duruyo. Harıl harıl elinde Sekreterlik benim dediklerimi not tutuyo.
"Vak'a'nın son durumuna bakılacak olursa , Kişilik bozukluğu gözlemlemiyorum"
"Vak'a da uyum bozukluğu var"
"Vak'a da Prematüre gençlik ezilimi var"
"Vak'a askere gidiyo"
"Vak'a tekrar beni görmeli"
"Vak'a sütlü kahve içiyo"
"Vak'a benim deri koltuğa göz dikti"
"Vak'a sevgilisinden 2 ay önce ayrılmış"
"Vak'a..."
Hay vak'a'nı senin.
Sonra arkadaş ilişkilerime girdi. Arkadaşlarımdan bahsetmemi istedi
"Kim ben mi? arkadaşlarımla mı? Bunu hiç düşünmemiştim ki ben... Bi düşüneyim hemen... Yakın arkadaşımsa mutlaka hergün onu görürürüm bir kaç dedikodu yaparım onunla. Önceden İstanbulda vardı işte bi tane. Sonra sosyoloji bölümünü kazanınca bi daha görüşemedik. O okula geçti bense Turizmde devam ettim. Şehir değiştirdim. Sonra Alanyada yakın bi arkadaş buldum kendime. Ilgaz dağından tanışıyoruz kendisiyle. O restaurant sahibi oldu ben bi kademe daha atladım. Satış pazarlama asistanı olarak. ...
Sonra Blog yazdığımı ve içeriğinin yaşadıklarım yaşayacaklarım ve ordaki arkadaşlarımdan bahsettim. Mesela Dondurma delisi diye bi kız var çok şeker bi gıcık kız dedim , Sonra Ahukızdan bahsettim, Teeee alamanyalarda da arkadaşım varki benim ayağına yattım, Soora Beyza ve nazlının çatlak olduğundan azcıkta vampirsel içgüleri olduğundan bahsedip adamın kafasını şişirdim. Enson Deeptoneu anlatıyodum..."
Sonra anlatrtıkça anlattım. dakikalar çok önemli susmama gerekiyordu haliyle... Para gidiyo olm her dakikasına boru mu... Kullanıcam tabiki...
Eeee ne oldu ki? Bi daha gel dedi bana... Gelir miyim sence?
Neyse yaaa... Annem Mahmood isimli bi kahve almış. Ben onu bi içeyim :)
Dohtur Bey
Sabahtan beri bir adama dert anlatıyorum. Üzerine oturduğum deri beyaz koltuğun "osuyorum ben" dediği sesini çıkarta çıkarta oturuyorum. Sürekli ama sürekli konuşuyor, konuşuyoruz. Henüz 20 dakikam kaldı.
İyi ki de yanıma bu leptop şeyini almışım diyorum. Bi yandan konuşuyoruz bi yandan Bloğuma Post yazıyorum. Sıcağı sıcağına yaşarsınız işte.
Buraya nasıl geldim önce ordan başlayalım. Askere gitme düşüncesinin beni boğması nedeniyle Profesyonel bir destek alayım dedim.Buraya geldim. Şimdi ise karşımdaki Doktor herif kendi askerlik anılarını anlatmaya başladı.
O anlatmaya devam etsin. Bi ara ben buna Klişeler beni çok korkutuyor dohtor bey diyiverdim. O da bana niçin yavrum gibi bişey söyledi. E haliyle öyle demesi gayet normal. Çok profesyonel olsun diye Psikologların en yaşlısına geldim. Bi de dakikası bi ton parayla...
Konumuz Klişeler... Evet bu konu beni gayet sıkıyor biraz. Düşünsene... Klişe bir kelime... Bir dönem isimlerinin sonuna CAN eklenmesi mesela. Bu benim canımı acaip sıkıyor. Sibelcan, Nurican, Tarkancan, Nurettincan Mehmetcan...
Benim mehmetcan diye bi ön büro müdürü tanıdığım var...
Ondan sonra... Karşındaki kişiye söyletme Klişesi mesela.
Bunu bi örnekle açıklasam iyi olacak.
- Ahmette gelsin
+Gelsin
-Sonra Mehmette gelsin
+Gelsin
-Burakta gelsin. Tavşan kostümü giysin
+Ne dedin sen?
-Ahmette gelsin dedim.
+Hayır hayır ondan sonraki?
-Mehmette gelsin
+Hayır yaaa Bi sonraki
-Burakta gelsin
+Hayır bi sonraki işte
-Burak tavşan kostümü giysin
-Bingo, işte budur.
Çok akıllı vatandaşımız karşıdaki kişiye niye bunu söyletme çabasına girerki. Neyse ben Psikologcuuma döneyim. Sonra size geri dönüş sağlıcam.
Görüşürüz..
İyi ki de yanıma bu leptop şeyini almışım diyorum. Bi yandan konuşuyoruz bi yandan Bloğuma Post yazıyorum. Sıcağı sıcağına yaşarsınız işte.
Buraya nasıl geldim önce ordan başlayalım. Askere gitme düşüncesinin beni boğması nedeniyle Profesyonel bir destek alayım dedim.Buraya geldim. Şimdi ise karşımdaki Doktor herif kendi askerlik anılarını anlatmaya başladı.
O anlatmaya devam etsin. Bi ara ben buna Klişeler beni çok korkutuyor dohtor bey diyiverdim. O da bana niçin yavrum gibi bişey söyledi. E haliyle öyle demesi gayet normal. Çok profesyonel olsun diye Psikologların en yaşlısına geldim. Bi de dakikası bi ton parayla...
Konumuz Klişeler... Evet bu konu beni gayet sıkıyor biraz. Düşünsene... Klişe bir kelime... Bir dönem isimlerinin sonuna CAN eklenmesi mesela. Bu benim canımı acaip sıkıyor. Sibelcan, Nurican, Tarkancan, Nurettincan Mehmetcan...
Benim mehmetcan diye bi ön büro müdürü tanıdığım var...
Ondan sonra... Karşındaki kişiye söyletme Klişesi mesela.
Bunu bi örnekle açıklasam iyi olacak.
- Ahmette gelsin
+Gelsin
-Sonra Mehmette gelsin
+Gelsin
-Burakta gelsin. Tavşan kostümü giysin
+Ne dedin sen?
-Ahmette gelsin dedim.
+Hayır hayır ondan sonraki?
-Mehmette gelsin
+Hayır yaaa Bi sonraki
-Burakta gelsin
+Hayır bi sonraki işte
-Burak tavşan kostümü giysin
-Bingo, işte budur.
Çok akıllı vatandaşımız karşıdaki kişiye niye bunu söyletme çabasına girerki. Neyse ben Psikologcuuma döneyim. Sonra size geri dönüş sağlıcam.
Görüşürüz..
The End
Hımının hımısının hımısı... Dıdımın dıdısının dıdısı...
Taaaa Kanadada dünyanın öteki yerinde hiç tanımadığım bi akrabamız yaşıyomuş zamanında. Kişinin adı Erdal. Erdal kişisi Basit sihirbazlık gösterileri yapıyomuş. İşte şapkadan tavşan çıkartma, gülleri güvercine çevirme gibi basit şeyler.
Sonra bir gün, Su altında zincir çözebilirim ben demiş.
Çözememiş...
Orda Ölmüş.
Allah rahmet eylesin
Taaaa Kanadada dünyanın öteki yerinde hiç tanımadığım bi akrabamız yaşıyomuş zamanında. Kişinin adı Erdal. Erdal kişisi Basit sihirbazlık gösterileri yapıyomuş. İşte şapkadan tavşan çıkartma, gülleri güvercine çevirme gibi basit şeyler.
Sonra bir gün, Su altında zincir çözebilirim ben demiş.
Çözememiş...
Orda Ölmüş.
Allah rahmet eylesin
15 Şubat 2014 Cumartesi
Aşk denemeleri
Geçtiğimiz Salı işte. 11.02.2014 tarihinde. Beni düşünen çok sevgili arkadaşlarım düşünmüşler taşınmışlar bu inya ( insanyavrusu ben oluyorum kısaltma yaptım ) biz olmadığımız zaman çok yalnız kalıyor ona birini yapalım demişler ve yememiş içmemişler üç bilemedin dört gün boyunca bu meseleyi düşünmüşler. Benim Duygusal yalnızlığımı biriyle nasıl kapatacaklarını düşünmüşler. Niye böyle bişey yaptıklarını sormadım ama istemeye istemeye beni tanıştıracakları çocukla , önceden ayarlanmış Beşiktaştaki cafeye gittik. Bu da geldi. Bu diyorum çünkü ismi hala aklımda değil.
Neyse işte. Ben mahalle maçına gider gibi evden çıktığım için normal sıradan bi buluşma olacağını sanıyorum. Ya hiç olmadı kaçmanın yollarını ararım diye de düşünmedim değil açıkçası. Hem öyle ilk buluşma anıymış bilmem neymiş bana göre değil. Görücü usulü gerdek gecesine hazırlık gibi duruyo böylesi. "Aaaa bak kirpiklerin çok dökülüyo öyle girme yatağa, şu pantolonu çıkaracaksın dimi ya da Çoraplarını da çıkar bari anadan doğmasın" gibi. Ya bi de şey diye hissediyorum işte...
"iki genç görüşmüşler"
"eeee"
" sonra işte yatağa girmişler"
"eeee"
"işte girmişler"
muhabbetinden de korkmuyor değilim hani. Hem bu benim özelim halla hallaaa...
Neyse bu çok akıllı arkadaşlarımdan bi tanesi ben cafeye geldikten sonra Aday'ıda yanında getirerek karşıma oturttu. Dibim düşmedi değil. Hatta dibimi geçtim ağzım iki karış kaldı.. Ama bu çocuk çok yakışıklı yaaa.. Yani bana göre hep aşık olduğum kişiler otobüsteki, kitapçıdaki tezgahtar, AVMlerin güvenlik görevlisinden öteye gidemiyodu. Ama bunu da görünce ben bi aşık olayım geleyim dedim. Üzerine giydiği smokin benzeri bişeyle zaten ben burdayım diyen bi adam görünce smokin fetişisti olduğumu anladım. Hem zaten Kıyafeti düzgün bir adamdan beklediğim bir tavıra da sahip olmaması beni ayrıca itti bu heriften. Bu biraz şey gibi. Kroyum emme para bende gibi bi adam. Hem o da askermiş zaten ama neden smokin gibi bişey giymiş onu bilemedim. İlk defa randevuya geliyo sanırım.
Benim arkadaş beni anlatıyoda anlatıyo. Resmen ben bunu buna nasıl yamalarım da yalnız kalmaz bu diye anlatıyoda anlatıyo. Yahu diyorum neyim var benim anlatacak diye direttiysem de yok işte "İnya şunları yapıyo, İnya şu an asker, İnya benim 10 yıllık arkadaşım, İnya 28 yaşında " uzattıkça uzattı. Bense karşısında Aday'ın "Lan bak fermuarın açılmış" izlenimi vermekten öteye gidemeyip otuziki dişimi göstererek sırıttım.
Sonra bu iki çok akıllı arkadaşım bizi yalnız bıraktı.
16:00 Konuşmuyoruz sadece birbirimize bakıyoruz. Arada bir birbirimizi süzüyoruz ne mal olduğumuzu anlıyoruz. Benim mahalle maçına gider gibi olan halimi pek beğenmişe benzemiyordu ama neyse.
16:30 Hala konuşmuyoruz. Biraz incelemeye aldım aşk adayımı. Yüzü çok güzel söylemeliyim. Dudaklarına silikon enjekte edilmiş gibi de bi surat ifadesi var ama olsun. Güzel en azından. Yani bunu saymazsak. Kaşları gözleri süper ötesi ne yalan söyleyeyim. Ama benim için önemli olan o gülüşü hala göremedim. Görmeyi bırak adam hala bakıyo ben de ona bakmaya devam ediyorum.
17:00 Kafede ikinci kez söylediğimiz çaylar bittikten sonra bide yiyecek bişeyler söylemiştim ben. Ayvalık tostu. İçine ne bulurlarsa katıyolar zaten. Tosttan bir kere ısırdım bunun suratına ketçap gitti. Ketçapta tam gidecek yeri buldu zaten.
17:30 Sürekli kendini anlatıyo. İşinden gücünden, doğu ve batı görevlerinden. Bilmem neyden de bilmem neyden. Ay içim şişti dondurmada yesem mi?
18:00 Birbirimize devamlı sorular soruyoruz uyuz oluyorum. Oyna oyna biraz zekan kıvrak olsun böyle saçma sapan ne yersin ne içersin nasıl uyursun diye soracağına.
Böyle böyle biz akşamı ettik. Beni evime bıraktı. Ama uyuz oldum. Yok yaa bununla olmaz.
Yok yok olmaz yani.
Ha bu yazıyı niye yazdım diyenler var dimi. Evet yazının özüne inecek olursak, Bugün bu Aday beni aradı. Numaramı yalvar yakar Beni onunla tanıştıran arkadaşlarımdan almış. Nerde askerlik yaptığımı soruyo.
Ne diyeyim bilemedim?
Şimdi hem numaramı zorla alacağına ondan sonra niye benim nerde askerlik yaptığımı sormamış onu merak ettim. Söyledim ben de "9. Kolordu komutanlığı, Karargah destek grubu Emniyet ve muhafız bölüğü Lüks pastanesi yanı. Yakutiye-Havuzbaşı-Erzurum" Unutursa hem burdan alsın.
Buna bi ad koyalım o zaman. Aday... En iyisi bu.
Neyse işte. Ben mahalle maçına gider gibi evden çıktığım için normal sıradan bi buluşma olacağını sanıyorum. Ya hiç olmadı kaçmanın yollarını ararım diye de düşünmedim değil açıkçası. Hem öyle ilk buluşma anıymış bilmem neymiş bana göre değil. Görücü usulü gerdek gecesine hazırlık gibi duruyo böylesi. "Aaaa bak kirpiklerin çok dökülüyo öyle girme yatağa, şu pantolonu çıkaracaksın dimi ya da Çoraplarını da çıkar bari anadan doğmasın" gibi. Ya bi de şey diye hissediyorum işte...
"iki genç görüşmüşler"
"eeee"
" sonra işte yatağa girmişler"
"eeee"
"işte girmişler"
muhabbetinden de korkmuyor değilim hani. Hem bu benim özelim halla hallaaa...
Neyse bu çok akıllı arkadaşlarımdan bi tanesi ben cafeye geldikten sonra Aday'ıda yanında getirerek karşıma oturttu. Dibim düşmedi değil. Hatta dibimi geçtim ağzım iki karış kaldı.. Ama bu çocuk çok yakışıklı yaaa.. Yani bana göre hep aşık olduğum kişiler otobüsteki, kitapçıdaki tezgahtar, AVMlerin güvenlik görevlisinden öteye gidemiyodu. Ama bunu da görünce ben bi aşık olayım geleyim dedim. Üzerine giydiği smokin benzeri bişeyle zaten ben burdayım diyen bi adam görünce smokin fetişisti olduğumu anladım. Hem zaten Kıyafeti düzgün bir adamdan beklediğim bir tavıra da sahip olmaması beni ayrıca itti bu heriften. Bu biraz şey gibi. Kroyum emme para bende gibi bi adam. Hem o da askermiş zaten ama neden smokin gibi bişey giymiş onu bilemedim. İlk defa randevuya geliyo sanırım.
Benim arkadaş beni anlatıyoda anlatıyo. Resmen ben bunu buna nasıl yamalarım da yalnız kalmaz bu diye anlatıyoda anlatıyo. Yahu diyorum neyim var benim anlatacak diye direttiysem de yok işte "İnya şunları yapıyo, İnya şu an asker, İnya benim 10 yıllık arkadaşım, İnya 28 yaşında " uzattıkça uzattı. Bense karşısında Aday'ın "Lan bak fermuarın açılmış" izlenimi vermekten öteye gidemeyip otuziki dişimi göstererek sırıttım.
Sonra bu iki çok akıllı arkadaşım bizi yalnız bıraktı.
16:00 Konuşmuyoruz sadece birbirimize bakıyoruz. Arada bir birbirimizi süzüyoruz ne mal olduğumuzu anlıyoruz. Benim mahalle maçına gider gibi olan halimi pek beğenmişe benzemiyordu ama neyse.
16:30 Hala konuşmuyoruz. Biraz incelemeye aldım aşk adayımı. Yüzü çok güzel söylemeliyim. Dudaklarına silikon enjekte edilmiş gibi de bi surat ifadesi var ama olsun. Güzel en azından. Yani bunu saymazsak. Kaşları gözleri süper ötesi ne yalan söyleyeyim. Ama benim için önemli olan o gülüşü hala göremedim. Görmeyi bırak adam hala bakıyo ben de ona bakmaya devam ediyorum.
17:00 Kafede ikinci kez söylediğimiz çaylar bittikten sonra bide yiyecek bişeyler söylemiştim ben. Ayvalık tostu. İçine ne bulurlarsa katıyolar zaten. Tosttan bir kere ısırdım bunun suratına ketçap gitti. Ketçapta tam gidecek yeri buldu zaten.
17:30 Sürekli kendini anlatıyo. İşinden gücünden, doğu ve batı görevlerinden. Bilmem neyden de bilmem neyden. Ay içim şişti dondurmada yesem mi?
18:00 Birbirimize devamlı sorular soruyoruz uyuz oluyorum. Oyna oyna biraz zekan kıvrak olsun böyle saçma sapan ne yersin ne içersin nasıl uyursun diye soracağına.
Böyle böyle biz akşamı ettik. Beni evime bıraktı. Ama uyuz oldum. Yok yaa bununla olmaz.
Yok yok olmaz yani.
Ha bu yazıyı niye yazdım diyenler var dimi. Evet yazının özüne inecek olursak, Bugün bu Aday beni aradı. Numaramı yalvar yakar Beni onunla tanıştıran arkadaşlarımdan almış. Nerde askerlik yaptığımı soruyo.
Ne diyeyim bilemedim?
Şimdi hem numaramı zorla alacağına ondan sonra niye benim nerde askerlik yaptığımı sormamış onu merak ettim. Söyledim ben de "9. Kolordu komutanlığı, Karargah destek grubu Emniyet ve muhafız bölüğü Lüks pastanesi yanı. Yakutiye-Havuzbaşı-Erzurum" Unutursa hem burdan alsın.
14 Şubat 2014 Cuma
14 Şubat Gelmeseymiş Geldi de bana mı geldi?
14 Şubat geldi ya. Şimdi heryerde hediye almalar vermeler bi de onun üstüne mıç mıç "Ay sevgilim şunu yapalım, Bugün dışarı çıkmayalım aşkım ev boş bize gidelim" tarzı bir sürü yorumu da görünce.. Üstüne bi de Alanyadan bi bal dök yala çocuğun en gereksiz şekilde gözüme sokarak facebookta "... ile ilişkisi başladı" diyince benim şalterler yine attı tabi. Hem bence bugünde hediye almak vermek dünyanın en gereksiz şeyi olsa gerek. En gereksiz şeyi olmasını bırak bi de bi ton para çıkıyo cebinden. Birine hediye almak kadar daha kötü bi durum yok bence. İster istemez sana bi sorumluluk yükleniyo. Mesela ben, hiçbir sevgilime şu ana kadar "para verip aldım" dedirtmedim. Üniversitede zamanında Örgü yapmayı öğrendiğimden beri atkı örüyorum. Ne işime yarayacak bilmiyorum ama annemin "O şişleri bi kaybet bak görürsün, O ipleri harcama ondan kazak yapıcam ben, Hem er kişisi Örgü mü yaparmış" dediyse de ben dinlemeden ördüm ördüm ördüm... Taa ki bir sevgilim olursa ve biz 14 şubata yetişirsek ona veririm. Şu an ördüğüm kaçıncı atkı saymadım. Ama baya bi var.
Her sevgilime aynı boy atkı verdim ben yaa... Allah benim belamı vermesin. Stoklarımda bitiyo gerçi ama olsun. Birinden ayrıl diğerine de aynı boy aynı model atkı ver. Cebimden üç kuruş daha fazla çıkmasın diye yaptığım soytarılığa bak. Ama işte herif aynı şeyi bana yapsa "ııı benim için mi ördüm çok teşekür ederim canım mıç mıç" dedikten sonra içimden "Pinti Pezevenk" diye geçiririm allah biliyo.
Bi kere elle yapılan birşeyin manevi değeri var diye saklamak bence çok saçma. Tüketim ürünü bi kere. Kirletip eskiyince atarsın olur biter. Manevi değer ne lan! Anneanneden dededen hatta Mısırlı Merhum amcandan kalma bi tektaş elmas yüzükse durum farklı tabi. Ona manevi değeri bırak ben maddi değerini bile koyarım valla. Ama yok! senin üstüne iki çizik atıp pastel boyayla "Seni seviyorum" yazışını geçtim ben o kağıtla kıçımı silerim ancak.
Hem 14 şubat gelmeseymiş banane geldi de bana mı geldi?
Her sevgilime aynı boy atkı verdim ben yaa... Allah benim belamı vermesin. Stoklarımda bitiyo gerçi ama olsun. Birinden ayrıl diğerine de aynı boy aynı model atkı ver. Cebimden üç kuruş daha fazla çıkmasın diye yaptığım soytarılığa bak. Ama işte herif aynı şeyi bana yapsa "ııı benim için mi ördüm çok teşekür ederim canım mıç mıç" dedikten sonra içimden "Pinti Pezevenk" diye geçiririm allah biliyo.
Bi kere elle yapılan birşeyin manevi değeri var diye saklamak bence çok saçma. Tüketim ürünü bi kere. Kirletip eskiyince atarsın olur biter. Manevi değer ne lan! Anneanneden dededen hatta Mısırlı Merhum amcandan kalma bi tektaş elmas yüzükse durum farklı tabi. Ona manevi değeri bırak ben maddi değerini bile koyarım valla. Ama yok! senin üstüne iki çizik atıp pastel boyayla "Seni seviyorum" yazışını geçtim ben o kağıtla kıçımı silerim ancak.
Hem 14 şubat gelmeseymiş banane geldi de bana mı geldi?
Birinin daha başı göğe eriyor
Şeytan diyorki, düğün gününe kadar bişey yapma ilgilenme boşver gitsin diyor ama en sonunda o düğüne gidip sümsük sümsük bekarlar masasında oturacağım bunu biliyorum. Hayır ilgimi çeken bişey olacağını da sanmıyorum ama benim modum "Selami Şahinden" öteye gidemez sevgili arkadaşım üzgünüm o konuda. Ben ki bekarlığın sultanlığını yaşayan biriyim o yüzden şimdilik Selami Şahin modunda olmak bana gayet güzel geliyor.
Aldık bunu. Bekarlığa veda partisi adı altında bi kafede buluştuk. Üç beş kız, yedi on erkek beraber takılıyoruz. Amaç bekarlığa veda partisi mi yoksa düğün öncesi bunun libidosunu tavan yaptırmak mı çözebilmiş değilim. Gelen kızlar tanımadığım sanki mankenlik ajansından özellikle seçilmiş kızlar. O kadar güzel ince ve Angelina Jolie duruyorlar ki, Jennifer Lopezin götü bile yanlarında halt etmiş. O derece güzeller anla artık.
Gittiğimiz mekana gelirsek. İsmi önemli değil. Karaköydeki Köprüde bi tane Türkü bar. Millet kalkıp halay da çekmeye başlayınca bu iş zıvanadan çıktı dediğim andır arkadaş. Bunun Libidosunu uçurucaz diye yaptığımız işkenceye bak. Bütün köprüyü geçmediler halay çekenler ama orda bi iki mekanında içine dalmadılar değil. Hem de bir öne bir arkaya sonra üç öne adım atarak bir saatte turladılar bu mekanları. Ben bunun en iyi arkadaşı modunda olduğum için eğlencenin dibine vurmak zorunda olduğum için o rezilliğe karışamadım. Bırak eğlensinler yaa bile dediğim doğrudur.
Bu rezaletten sonra bi de Klübe gidelim orda rezil olalım dedik. Sıkış Pıkış bindiğimiz iki taksiyle ver elini cihangir. Beş dakikalık yola verdiğimiz para ise Şoförün Trfaik vardı abi demesi yüzünden baya bi tuzlu olması benim Lanet olsun bu evlilik meselesine yaa diye direttiğim ana denk geliyor ki sorma gitsin. Düşün artık 10 bilemedin 12TL vereceğin yola üç katını veriyorsun. E insanda ne şalter kalıyo ne de trafo.
Bu üç beş kız Türkü barda baya bi ben göremeden içmişler. Rakıyı suya mı koymuşlar yoksa suyu mu rakıya koymuşlar orasını bilemedim. Ama kör kütük sarhoş olmuşlar. Bi de yanlarına hiç tanımadığım, dışarda görsem suratına "Tühhh lanet olsun senin gibi insana" diyeceğim paçozun tekini takmışlar "Bu gece bu arkadaşta bizimle ona göre kankeytalar" diyince. Hadi canım senin uykun gelmiş belli diyerek bu üçünü de Klübün korumalarına rica edip evlerine bi şekilde gönderttik. Ohhh be dünya varmış diyecekken tam Evlenecek olan kişinin gözlerinin faltaşı gibi açılmış olduğunu görünce bizim de o Klüpte eğlenme hakkımızın olmadığını anlamış bulundum.
Sonra ne mi oldu; Bu ve Şu evlenip patır patır çocuk yaptılar Adını da O koydular.
Aldık bunu. Bekarlığa veda partisi adı altında bi kafede buluştuk. Üç beş kız, yedi on erkek beraber takılıyoruz. Amaç bekarlığa veda partisi mi yoksa düğün öncesi bunun libidosunu tavan yaptırmak mı çözebilmiş değilim. Gelen kızlar tanımadığım sanki mankenlik ajansından özellikle seçilmiş kızlar. O kadar güzel ince ve Angelina Jolie duruyorlar ki, Jennifer Lopezin götü bile yanlarında halt etmiş. O derece güzeller anla artık.
Gittiğimiz mekana gelirsek. İsmi önemli değil. Karaköydeki Köprüde bi tane Türkü bar. Millet kalkıp halay da çekmeye başlayınca bu iş zıvanadan çıktı dediğim andır arkadaş. Bunun Libidosunu uçurucaz diye yaptığımız işkenceye bak. Bütün köprüyü geçmediler halay çekenler ama orda bi iki mekanında içine dalmadılar değil. Hem de bir öne bir arkaya sonra üç öne adım atarak bir saatte turladılar bu mekanları. Ben bunun en iyi arkadaşı modunda olduğum için eğlencenin dibine vurmak zorunda olduğum için o rezilliğe karışamadım. Bırak eğlensinler yaa bile dediğim doğrudur.
Bu rezaletten sonra bi de Klübe gidelim orda rezil olalım dedik. Sıkış Pıkış bindiğimiz iki taksiyle ver elini cihangir. Beş dakikalık yola verdiğimiz para ise Şoförün Trfaik vardı abi demesi yüzünden baya bi tuzlu olması benim Lanet olsun bu evlilik meselesine yaa diye direttiğim ana denk geliyor ki sorma gitsin. Düşün artık 10 bilemedin 12TL vereceğin yola üç katını veriyorsun. E insanda ne şalter kalıyo ne de trafo.
Bu üç beş kız Türkü barda baya bi ben göremeden içmişler. Rakıyı suya mı koymuşlar yoksa suyu mu rakıya koymuşlar orasını bilemedim. Ama kör kütük sarhoş olmuşlar. Bi de yanlarına hiç tanımadığım, dışarda görsem suratına "Tühhh lanet olsun senin gibi insana" diyeceğim paçozun tekini takmışlar "Bu gece bu arkadaşta bizimle ona göre kankeytalar" diyince. Hadi canım senin uykun gelmiş belli diyerek bu üçünü de Klübün korumalarına rica edip evlerine bi şekilde gönderttik. Ohhh be dünya varmış diyecekken tam Evlenecek olan kişinin gözlerinin faltaşı gibi açılmış olduğunu görünce bizim de o Klüpte eğlenme hakkımızın olmadığını anlamış bulundum.
Sonra ne mi oldu; Bu ve Şu evlenip patır patır çocuk yaptılar Adını da O koydular.
Türk Filmi
Küçükken hayatım sürekli Türk filmi gibi olacak zannediyordum. Küçükken Erkan'a aşıktım. Zırt pırt bi yerlere giderdik. Sürekli beni korur kollardı. İleride aynı evde yaşamaya devam edip ona doğum gününde araba hediye edecektim o da bana motor alacaktı. Söz verdik bi kere birbirimize. Sonra Liseden Aybüke denilen kız aramıza girip bi ton yalan söyleyip bizi ayıracak üstüne üstlük bide Erkanla evlenecekti. Sonra da ben gidip Erkanın sınıfındaki en gereksiz ve haşerattanm farksız olan Kubilayla aynı evde yaşayıp mutsuz ve bahtiyarsız Erkansız bi yaşam sürecektim. Kubilay benim kılıma bile dokunmayacaktı. Eee tabi adam aşık yapcak bişey yok.
Sonra ben balkonda şarkı söylerken unkapanından birisi gelip beni farkedecek ve klip çekmeye başlıcaktık. Çok ünlü olacaktım. Erkan beni alkolik alkolik izleyip sarhoş olacak, Aybüke de hasetinden çatlayacaktı!
Birgün Yaseminin penceresine katılıp "İlk aşkımı hiç unutamıyorum" dediğimde Erkan direk telefonla bağlanıp "Ben de seni unutamıyorum yağ damlam" dediğinde ona geri dönecektim. Aybüke de hasetinden deliye dönecek ve Erkandan boşanıp Kubilayla evlenecekti.
Gençliğimiz Tarık akan ve Filiz akın gibi yaşlılığımızda ise Münir özkul ve Adile Naşit gibi olacaktık.
Hey gidi günler Heeeey...
Sonra ben balkonda şarkı söylerken unkapanından birisi gelip beni farkedecek ve klip çekmeye başlıcaktık. Çok ünlü olacaktım. Erkan beni alkolik alkolik izleyip sarhoş olacak, Aybüke de hasetinden çatlayacaktı!
Birgün Yaseminin penceresine katılıp "İlk aşkımı hiç unutamıyorum" dediğimde Erkan direk telefonla bağlanıp "Ben de seni unutamıyorum yağ damlam" dediğinde ona geri dönecektim. Aybüke de hasetinden deliye dönecek ve Erkandan boşanıp Kubilayla evlenecekti.
Gençliğimiz Tarık akan ve Filiz akın gibi yaşlılığımızda ise Münir özkul ve Adile Naşit gibi olacaktık.
Hey gidi günler Heeeey...
Aşk?
-İnsanyavrusu sen var ya, Halit Ergenç'e çok benziyosun
- keşke tırnağım benzese, çok yakışıklı bir adam o..
- saçmalama be. neresi yakışıklı sadece göz var onda, suratına bakılmaz
-?!?
- keşke tırnağım benzese, çok yakışıklı bir adam o..
- saçmalama be. neresi yakışıklı sadece göz var onda, suratına bakılmaz
-?!?
12 Şubat 2014 Çarşamba
Telefon Rehberim
Bikaç gündür evde yiğenime 2 lira para verip git bana en tuzlusundan çekirdek al da yiyeyim diyip üç kere terlikle dudaklarıma vurulmuş gibi olduğundan beri telefonumun rehberine bakıyorum. Bi yandan da dudaklarımı yalıyorum.. Telefon rehberimi kontrol ederken aramadığım bir sürü insan varmış bunu farkettim. Hatta garip garip isimlerle bile kaydetmişim adamları.
Sırasıyla; Açma Boşver, Açmaaa, Aç Aç gibi abidik gubidik isimler koymuşum. Zaten Bu isimleri niye koyarım bilmem. Zamanında yapmışım böyle şeyler işte. Neyse sırasıyla aramaya başladım.
Açma Boşver : Efendim
Ben : Alo, Şeyy.. Nasılsın?
Açma Boşver : İyiyim ben saol sen nasılsın?
Ben : İyi ben de.. Numaran kayıtlı da kim olduğunu bilemedim!
Açma Boşver : Ben de.. Mumaran kayıtlı değil. Ama benim numaram sen de kayıtlıysa, hangi adla kaydetmişsin?
Ben : Eeee orasını boşver. Neyse tamam. Hoşçakal.
Numarayı sildim hemen. Zaten o da beni tanımıyormuş. Hem açma boşver dediğime göre açılmaması gereken bir telefonmuş demek ki.
Açmaaa : Efendim
Ben : Alo. Nasılsın?
Açmaaa : İyiyim ben sen nasılsın?
Ben : İyi ben de ne olsun. Koşturmaca. Uzun zamandır nerelerdesin yoksun epeydir özledim seni.
Açmaaa : Ne olsun işte aynen koşturmaca bende. Seni tanımadım ama ben.
Ben : Şey ben insanyavrusu. Hatırlamadın mı?
Açmaaa : Yok hatırlamadım valla.
Ben : Tamam... Ben seni 5 dk sonra arayacağım.
Açmaaa : Tamam.
Birdaha aramadım. Yapamadım. Nasıl tanıtacağım kendimi hem ona. Zaten Açmaaa diye kaydetmişim adamı. Böyle kaydettiysem bi bildiğim kesin vardır o zaman.
Aç Aç : Efendim.
Ben : Alo nasılsın?
Aç Aç : İyi seni sormalı..
Ben : Ben de iyiyim. Ya senin ismin neydi hep unutuyorum haaa...
Aç Aç : Abdul has hacip!
Ben : Anlamadım?
Aç Aç : Abdul has hacip.
Ben : Ya düzgün söylesene işte beee... Tanımadım seni. Numaran kayıtlıymış napim yani. Öleyim mi ben?
Aç Aç : Offf insanyavrusu yaaa... Hep aynı şeyi yapıyosun.
Ben : Neyi yapıyorum.
Aç Aç : Hiç tanımıyosun beni.
Ben : Niye sen kimsin ki?
Aç Aç : Benim ben Osman. Üç dönüm Bostan Yan gel yat osman.
Ben : Aaaaa Osman sen miydinnn tamam ben kaydediyorum seni o zaman.
Aç Aç : Tamam kaydet sen o zaman.
İsmi düzelttim tabi hemen ileride aynı hataya düşmemek için.
Açma Boşver : Efendim
Ben : Alo, Şeyy.. Nasılsın?
Açma Boşver : İyiyim ben saol sen nasılsın?
Ben : İyi ben de.. Numaran kayıtlı da kim olduğunu bilemedim!
Açma Boşver : Ben de.. Mumaran kayıtlı değil. Ama benim numaram sen de kayıtlıysa, hangi adla kaydetmişsin?
Ben : Eeee orasını boşver. Neyse tamam. Hoşçakal.
Numarayı sildim hemen. Zaten o da beni tanımıyormuş. Hem açma boşver dediğime göre açılmaması gereken bir telefonmuş demek ki.
Açmaaa : Efendim
Ben : Alo. Nasılsın?
Açmaaa : İyiyim ben sen nasılsın?
Ben : İyi ben de ne olsun. Koşturmaca. Uzun zamandır nerelerdesin yoksun epeydir özledim seni.
Açmaaa : Ne olsun işte aynen koşturmaca bende. Seni tanımadım ama ben.
Ben : Şey ben insanyavrusu. Hatırlamadın mı?
Açmaaa : Yok hatırlamadım valla.
Ben : Tamam... Ben seni 5 dk sonra arayacağım.
Açmaaa : Tamam.
Birdaha aramadım. Yapamadım. Nasıl tanıtacağım kendimi hem ona. Zaten Açmaaa diye kaydetmişim adamı. Böyle kaydettiysem bi bildiğim kesin vardır o zaman.
Aç Aç : Efendim.
Ben : Alo nasılsın?
Aç Aç : İyi seni sormalı..
Ben : Ben de iyiyim. Ya senin ismin neydi hep unutuyorum haaa...
Aç Aç : Abdul has hacip!
Ben : Anlamadım?
Aç Aç : Abdul has hacip.
Ben : Ya düzgün söylesene işte beee... Tanımadım seni. Numaran kayıtlıymış napim yani. Öleyim mi ben?
Aç Aç : Offf insanyavrusu yaaa... Hep aynı şeyi yapıyosun.
Ben : Neyi yapıyorum.
Aç Aç : Hiç tanımıyosun beni.
Ben : Niye sen kimsin ki?
Aç Aç : Benim ben Osman. Üç dönüm Bostan Yan gel yat osman.
Ben : Aaaaa Osman sen miydinnn tamam ben kaydediyorum seni o zaman.
Aç Aç : Tamam kaydet sen o zaman.
İsmi düzelttim tabi hemen ileride aynı hataya düşmemek için.
9 Şubat 2014 Pazar
Asosyal olmak...
Kadıköyde sahilde hatta şöyle diyelim balon kafenin önünde iki tane ergen kız patenle kayıyolar. Ben de onları izliyorum. Kızın elinde telefon var. Galiba Nokia'nın en eski renkli ekranlı telefonlarından. Elinden yere düşürdü telefonu. Diğer kız "Telefonun kapandı" dedi. Patenli kızda "Yarramı kapandı" dedi. Aklıma niyeyse Beyza ile Nazlı geldi.. Valla bak. Pat diye düştü aklıma. Hah aynı Beyza bu da Ekürü Nazlı... :)
Bu arada ellerim titreye titreye yazıyormuşum. Yeni farkettim. Neyse konu bu değil, konu nasıl daha fazla asosyal olabilirim konusu.
Daha önceden maillerime almışım bu yazıyı. Bu yazıya benzer bişeyler yazdım sonra dedim ki bunun aynısını koy gitsin. :)
Yazının kaynağını nerden aldım bilmiyorum... Bilen varsa bi zahmet ulaşabilir mi bana :)
Kural 1: Kendinize en kısa sürede bir kulaklık edinin. Kulaklık çoğu zaman hayat kurtarıcınız olabilir. Size seslenenlere karşı en büyük koruyucunuz olacak olan kulaklığı seçerken dışarıya en az ses verenlerini tercih etmeye bakın. Şayet aynı müzikten hoşlanan birileri çıkabilir. Aman diiim!
Kural 2: Bulunduğunuz sokakta acil durumlarda kullanabileceğiniz kestirme yollarınız olsun. Binanın arka girişi, köşedeki mahalle bakkalından kaçmak için en idealidir… En azından benim evim için bu geçerli (kısmen)
Kural 3: Birileri sizi dışarı çağırdığında, bir an olsun tereddüt ediyorsanız oraya gitmeyin. Orada bulunacak olan kişileri tahmin etmeye çalışın ,ortamdakiler “neden konuşmuyorsun?!” sorusunu soracak potansiyele sahiplerse yanlarına bile yaklaşmayın. O lanet soru kabuslarınıza konu olacaktır, gerek yok.
Kural 4: Ailenizden uzak yaşıyorsanız telefonu kapatmanız pek mümkün olmayacaktır. Peki yok mu hiç çözümü?
Tüm online olabileceğiniz platformlardan uzak durum. What’s up, facebook chat, msn, gtalk… offline durum bu durumlarda hayat kurtarıcıdır. Ağır çalışan laptopunuzda filmin inmesiyle uğraşırken bir de mesaj, naber şiiişt, pişt.. seslenmeleriyle uğraşmamış olursunuz. Not: bu durum kız arkadaşları için es geçilebilir. nokta. :)
Kural 5: D&R’dan ısrarla henüz bir önceki kitabı bitirmeden bir yenisini eklediğiniz kitap arşivinize dalın. Dalın ve çıkmayın.
Kural 5: Manav ya da markete üst üste iki kere gitmeyin.
Tanrı bizi sosyal teyze ve amcalardan korusun amen!
Bu arada ellerim titreye titreye yazıyormuşum. Yeni farkettim. Neyse konu bu değil, konu nasıl daha fazla asosyal olabilirim konusu.
Daha önceden maillerime almışım bu yazıyı. Bu yazıya benzer bişeyler yazdım sonra dedim ki bunun aynısını koy gitsin. :)
Yazının kaynağını nerden aldım bilmiyorum... Bilen varsa bi zahmet ulaşabilir mi bana :)
Kural 1: Kendinize en kısa sürede bir kulaklık edinin. Kulaklık çoğu zaman hayat kurtarıcınız olabilir. Size seslenenlere karşı en büyük koruyucunuz olacak olan kulaklığı seçerken dışarıya en az ses verenlerini tercih etmeye bakın. Şayet aynı müzikten hoşlanan birileri çıkabilir. Aman diiim!
Kural 2: Bulunduğunuz sokakta acil durumlarda kullanabileceğiniz kestirme yollarınız olsun. Binanın arka girişi, köşedeki mahalle bakkalından kaçmak için en idealidir… En azından benim evim için bu geçerli (kısmen)
Kural 3: Birileri sizi dışarı çağırdığında, bir an olsun tereddüt ediyorsanız oraya gitmeyin. Orada bulunacak olan kişileri tahmin etmeye çalışın ,ortamdakiler “neden konuşmuyorsun?!” sorusunu soracak potansiyele sahiplerse yanlarına bile yaklaşmayın. O lanet soru kabuslarınıza konu olacaktır, gerek yok.
Kural 4: Ailenizden uzak yaşıyorsanız telefonu kapatmanız pek mümkün olmayacaktır. Peki yok mu hiç çözümü?
Tüm online olabileceğiniz platformlardan uzak durum. What’s up, facebook chat, msn, gtalk… offline durum bu durumlarda hayat kurtarıcıdır. Ağır çalışan laptopunuzda filmin inmesiyle uğraşırken bir de mesaj, naber şiiişt, pişt.. seslenmeleriyle uğraşmamış olursunuz. Not: bu durum kız arkadaşları için es geçilebilir. nokta. :)
Kural 5: D&R’dan ısrarla henüz bir önceki kitabı bitirmeden bir yenisini eklediğiniz kitap arşivinize dalın. Dalın ve çıkmayın.
Kural 5: Manav ya da markete üst üste iki kere gitmeyin.
Tanrı bizi sosyal teyze ve amcalardan korusun amen!
7 Şubat 2014 Cuma
Hadi be!
Dehşet derecede kırıldım...
Üzüldüm..
Meraklandım..
Sinirlendim..
Kesin başına bişey gelmiştir dedim..
Yok yaa işi uzamıştır yeni text almıştı onu çalışıyodur prova falan vardır dedim.
Hatta Ölmüştür mezarı bile kazılıyodur...
Bana haber bile vermediler dedim.
Ne oldu!
"Bi kahve içelim"...
Hadi be!
Telefonu suya düşer inşallah!
6 Şubat 2014 Perşembe
Denizbank Ben ve o
Şu adamı takip edeyim de Denizbankın nerede olduğunu bulayım. Bi süre adam önden ben arkadan gittim. Tamam kabul arada sırada onu solladım, ama neden solladım diye bi sor hele bi sor, tamamen onu takip ettiğimi anlamasın diye solladığımda geliyo mu diye arkama bakmak için eğilip ayakkabımdaki çamuru bile temizlediğim doğrudur. Hem bu adamın Denizbank'a gideceğimi nereden anladım dersen adamın elinde Bendeki Denizbank kartından vardı.
Kadıköyde bi tane Denizbank ATM/BTM'si bulunmaz mı yaa.. Bi tane BTM buldum çalışmıyo. O da zaten şu an Denizbanka gidiyordur eminim umuduyla takip ediyorum. İki saat uğraşıp didinmenin sonunda Bozuk bi BTM buldum. Yapılır mı bu bana yaa... Hayır tamam Denizbank'ı seviyorum. Sevmediğim bi banka değil. SBERbank aldı onun %98 hissesini ama hala Kadıköyün en dip köşesine şube açmakta ne. Reklamında oynattığın Beyazı'ın hiç mi vicdanı sızlamıyo şimdi. Lan iki saat bak yarım değil bir değil bildiğin iki saat Kadıköyde Denizbank aradım.
Hoş adımbaşı gördüğüm Garanti ve İŞ bankası bana inceden "Gel benimle çalış, Denizbank iyi değil bak şube bile açamıyo" desede vazgeçmedim bankamdan.
En sonunda haydi şansım diyerekten takibe aldığım adamdan vazgeçtim ve sahile doğru yürümeye devam ettim. Bankalar sırasıyla şu... Halkbank, İş bankası, Garanti, PTT, HSBC, Denizbank. şu HSBC ile Denizbank kardeş banka heralde. Nerde görsem yanında Denizbank ATM'si var. Alanyada, Erzurumda, Ankarada, Muğlada, Manisada... Denizbank ile HSBC... Kerevetini görürüz inşallah.
Pıtı pıtı gittim... Atm nin yanına. Kartımı soktum. Şifremi girdim. Hesabıma para yatırıp Kredi kartına gönderdim. İşlerimi hallettim. Biraz daha oyalandım. Arkamdaki kadın offlayıp poflamaya başladı bile zaten. Daha geleli 5 dk bile olmadı. Hem bi dur sen allaa allaaa ben burayı bulana kadar ne çektim sen biliyo musun da diyemedim. İşlerimi hallettim ve hızlı adımlarla uzaklaştım.
Neyse konu zaten Denizbank değildi. Konu Beni mal gibi 2 gündür Kadıköye çağırıpta bi türlü buluşamadığım sevgili arkadaşım. Artık arkadaş demeye bin şahit lazım. Öküz, Manda, Sığır kabuldür onun için.
Bak saat 13:00 de buluşmak için 2 gündür sözleşiyoruz. Dünde aynısı oldu. Gittim 13:00 de sonra ne oldu ekildim. Hadi dedim işi çıkmıştır gelmemiştir gelememiştir dedim. Ama bugün o lanet Fulya'dan gelmesi gerek. Söz verdi. 12:30 da gittim. Kadıköyde bekledim. O gelene kadar da Denizbanka gideyim işlerimi halledeyim dedim. Denizbankla işim bittiğinde saatlerimiz 14:00'ü gösteriyordu ve bu heriften ses seda yok. Aradım açmadı, bi daha aradım yine açmadı, bi daha bi daha.. Ehhh yeter be dedim. Ve mesaj çektim. "O telefonu..."... dedim. aradan 30 dk geçti. Bu beni aramaya başladı. Açmadım tabi. Açmadım o telefonu açmam tabi. Niye açayım. Saat 14:30 beyimizin keyfi yeni gelmiş yerine.
Saat 15:00 gibi açtım. aralıksız arıyodu ben de dayanamadım yalan olmasın. "Nerdesin anca bitti işlerim" dedi. "Ben eve gidiyorum" dedim. Sonra konuşuruz dedim çat diye kapattım telefonu suratına. Sonra ne mi oldu. Bunu Denizbank'ın önünde gördüm. Yanına gitmedim. Gitmedim yaa.. İster deli de. İster manyak de, istersen aptal de, gitmedim yanına. Beni iki buçuk saat bak iki buçuk saat altını çiziyorum bekleten adamdan bu saatten sonra ne hayır gelir. Tamam ben milleti bekletirim ama bunun da bir sınırı var. Benim bekletme sınırım en fazla 1 saat. Ama 2,5 saat ne yaa.. Vakti bol buldu heralde.
Şu an hala Kadıköydeyim ve gitmeye hala hiç niyetim yok.
5 Şubat 2014 Çarşamba
Numunesel
"Ya size ne benim hastalığımdan. Tahlil falan istemiyorum. Kaldırın beni burdan, çantam nerde, hah al şu kredi kartını ne gerekiyosa çek beni rahat bırak. Ben ben de ne hastalık olduğunu bilemeyecek kadar gerizekalı mı görünüyorum. Boşverin tahlili falan sürekli olur bu bana. Hem size ne yaa size ne benim ne hastası olduğumdan. Ruh hastasıyım var mı lan, ruh hastası. Beni askeriye de bile ruh ve sinir hastalıklarına gönderdiler sen beni burda tutuyosun. Telefonum nerde, defterim nerde benim. Defterimi verin bana..."
diye carladığımda Numune hastahanesinde yatarken buluyorum kendimi. "Numune" isme bak Numune miyim ben? Nasıl bir hastahaneye düştüm böyle. Numune!
Bayılmışm. Heryerim kasılmış bi anda yere yığılmışım öylece. Sağ elim yanmış. Çay bardağını o kadar sıkı tutmuşum ki ondaki sıcaklık elimi yakmış. Sonra ben yere yığılınca en gereksiz anda çay elime dökülmüş. Hem de ben bardağı sıkıca tutarken.
Yığılmışım öyle.
Kaldırdıkları hastahaneye bak... NUMUNE!
Sensin numune!
4 Şubat 2014 Salı
Sen Bu yazıyı
Herkes bir yerlerde ölür
Kimileri" orospu"ların"
kimileri "çocukları"nın
koynunda ...
Bir şarkı açarsın
tanıdık yüzler gelir hayaline
ya birileri hayatına geldiğinde dinlemişsindir,
ya da birileri hayatından giderken
muhtemelen ortak şarkılardır
hatıralar canlanır,
sen notalarda ölürsün..
Bir deniz kenarına çekersin kendini
kıyısı olur kirpiklerin
dalgalar dolar gözlerine
yaşlarına kapılır,sen ölürsün..
Bir iki eş dost ararsın
ya rakı masasında
ya telefonun diğer ucunda
randevu verir cümlelerin
saatlerce konuşursun.
Sen anlatırsın o dinler,
o anlatır sen dinlersin.
Tedavülden kalkmış nasihatlar değere biner
akreple yelkovan sessizce sevişir gölgende
zaman akar,sen ölürsün...
Bir yağmur yağar
sokak ıslanır,cadde ıslanır
börtü böcek,
sevgililer ıslanır
Sırılsıklam sana akar tabiat
sele kapılır yalnızlığın,sen ölürsün...
Bir karanlık çöker şehre
yat emri verirken gece,
uyku tutmaz derinde
çok derinlerde bir şeyleri.
Bir sigara yakarsın
belki dudaklarını birkaç kadeh okşar.
Saate bakarsın,
vakit vuslatı gösterir
uyku çoktan gözlerinden asılıp
intihar etmiştir.
Kimileri" orospu"ların"
kimileri "çocukları"nın
koynunda uyur,
sen gecenin koynunda ölürsün...
Artık acıyı hissetmiyorum !
Uyuşturulmuş kuduz bir köpek gibiyim.
Salyalarım birkaç kelimeye bulaşıyor ,
hepsi"o"kadar..
3 Şubat 2014 Pazartesi
Kızdım
Eskiden bekar olan bi arkadaşım şimdi evleniyor. Bense o evleniyor diye dört dönüyorum. Hatta facebookta düğün için etkinlik yapıp onu paylaştım bile. O kadar seviyorum yani neyse... Konu bu değil.
Eskiden bekardı dedim çünkü 2 ay önce evlendi arkadaşım. Önceden zaten çat pat görüşebiliyorduk, şimdi hiç... Bugün hatta az önce saniyeler önce bi mesaj geldi
"Artık evlendim. Yeni bir hayatım var. Bekarları aramıyorum artık"
Gelen mesajı aralıksız 5 defa okudum. Ne diyo lan bu dedim bile valla. Aradım açmadı. Bi daha aradım yine açmadı. Yine yine yine yine aradım açmadı açmadı. Ben de ona mesaj çektim. "Borçların var bunu unutma" dedim. Hem çocuğun bana borcu falan yok yani. Götümden attım. İçi fırlasında beni arasın diye şeettim. Aradı tabi. Hatta şu an telefonda konuşuyorum aynı zaman da yazıyorum...
"Benim sana borcum mu var?"
"Evet var. Hem de bir hayat borcun var."
"Haaaa... Ben de borç falan diyince..."
"Göt... Olm beni çıkaramazsın öyle pat diye hayatından.."
"...."
"..."
Suskunluk. Hem de uzun bi suskunluk.
Eskiden bekardı dedim çünkü 2 ay önce evlendi arkadaşım. Önceden zaten çat pat görüşebiliyorduk, şimdi hiç... Bugün hatta az önce saniyeler önce bi mesaj geldi
"Artık evlendim. Yeni bir hayatım var. Bekarları aramıyorum artık"
Gelen mesajı aralıksız 5 defa okudum. Ne diyo lan bu dedim bile valla. Aradım açmadı. Bi daha aradım yine açmadı. Yine yine yine yine aradım açmadı açmadı. Ben de ona mesaj çektim. "Borçların var bunu unutma" dedim. Hem çocuğun bana borcu falan yok yani. Götümden attım. İçi fırlasında beni arasın diye şeettim. Aradı tabi. Hatta şu an telefonda konuşuyorum aynı zaman da yazıyorum...
"Benim sana borcum mu var?"
"Evet var. Hem de bir hayat borcun var."
"Haaaa... Ben de borç falan diyince..."
"Göt... Olm beni çıkaramazsın öyle pat diye hayatından.."
"...."
"..."
Suskunluk. Hem de uzun bi suskunluk.
3-4-5 üçgeni
Dik kenarların karelerinin toplamı hipotenüsün karesine eşittir. Buydu tam olarak “hipotenüs teoremi”. Azıcık beyninizi çalıştırırsanız, siz de hatırlarsınız ortaokul matematik derslerinden.
Dik üçgen ile tanıştığımda kendimi garip bir biçimde hep hipotenüse benzetmişimdir. Çünkü hayata karşı ne dik ne de paralel bir duruşum var. 1 ile 89 derece arasında bir yerdeyim. Büyürken kalıplar bana ya kısa kenar ya da uzun kenar olmam gerektiğini söylüyordu, ama benim gözüm c noktasına daha kestirme giden o yoldaydı. Kestirme ama yokuş yukarı yalnız gitmem gerekecekti. Çünkü herkes kısa kenarlardan bahsederken ben için için içinde gibi göründüğüm uzun kenarlar gurubundan hoşlanıyordum ve bir türlü kendi teoremimi çözemiyordum.
Üniversite zamanında oldu diğer hipotenüslerle karşılaşmam. Demek ki açılı yol alan bir tek ben değildim. Benim yolumda ve benim yürüyüş tarzımda yürüyen diğerleri de vardı. İlk başta korktum aslında. Gittiğim yolun benden başkasının da bilmesi düşüncesi bana nedendir bilinmez korkutucu geldi. Şimdi bana çok saçma gelen bir kaçış yaşadım bir süre. Sonra yavaş yavaş kayboldu, ister istemez. Çünkü ne kadar kaçarsan kaç kendinden kaçılmadığını öğrendim. Birbirine destek oldukça yoldaki engellerin daha çabuk aşıldığını gördüm ve yükselmem ivme kazandı. Böylece paylaşmakla elindekilerin azalmadığını aksine arttığını, avuçlarıma sığmayacak ölçüde çoğaldığını gördüm.
Ama belli bir yaştan sonra, ya yol dikleşti ya da artık ulaşmak istediğim noktaya gelmek için destek olacak ve destek olacağım birisini ister oldum. Çünkü herkes kendi dik üçgeninin hipotenüsüydü. Bir yerlere sevdiğin ile beraber ulaşma düşüncesi ve yol arkadaşlığı, herkese cazip gelir kuşkusuz. Bir kaç başarısız denemem oldu herkes gibi. Kimi zarar ziyan verdi, kimi hiç hissettirmeden yok oldu gitti.
Şu anda ilk defa gerçekten desteklendiğimi hissediyorum, güzel bir şeymiş. Ama henüz herşey bitmiş değil. Yolun tam olarak neresinde olduğumu bilmiyorum, bilemem de. Çünkü son gününüzde bile hayat, size birşeyler öğretebilir. Ama tek bildiğim şey daha henüz başlarındayım mutluluğun. Siz neresindesiniz bilmem ama gittiğimiz yol hemen hemen küçük sapmalar haricinde aynı.
Dünyada herşeyin doğal olduğunun kanıtı gibi sanki hipotenüs teoremi. Ona ulaşmak için diğer etmenleri kullanıyorsunuz. O olmadan da diğer etmenler bir işe yaramıyor. Sonuçta, herşey dengede kalıyor bir şekilde ve gerçek olan tek şey yaşamın kendisi oluyor. Açınız ne kadar geniş olursa olsun ya da sizin uzun ve kısa kenar anlayışınız ne olursa olsun bir bakıma herkes aynı noktaya doğru seyahat ediyor.
Kendi düşüncelerim üzerinden gelmek istediğim nokta, doğanın bir parçası olduğunuz, yaşam çemberinin içindesiniz ve belki daha farkında olmadığınz bir yeriniz var, size rezerve edilmiş. Zaman geç olmadan onu bulun derim. Kendi probleminizin asal çözümünü gösterdim size. Dik kenarların karelerinin toplamı hipotenüsün karesine eşittir…
2 Şubat 2014 Pazar
Rüya Gibi
"Anne çay yapsana."
Anneme bunu dediğimde gözleri açıldı kadının. Çay? Bu saatte? Anne saatin nesi var dediysem de yine de yapmadı kadın. Şey bizim evde olup olmadık zaman da çay yapılması için ya evde misafir olacak ya da sabah kahvaltıda içicez sonra bi daha çay yüzü göremiyoruz. Ben de üst kata abimlere gidip orda yengemin ( yenge dediğime bakmayın ismiyle sesleniyorum ) çay demlediğini duyunca en büyük kupa bardağımı aldım ve gidip çayımı aldım. Neyse yazmaya başlıyorum.
Bugünün pazar olmasını fırsat bilip Arkadaşımın birini arayarak sitem eder gibi neden biz görüşemiyoruz dedim. Görüşeliiim dedi o da hemen telefonda. Şeyden geliyormuş taaa Zeytinburnundan Maltepeye. Bu çocuk zaten Maltepe de oturuyo. Zeytinburnunda da annesi falan oturuyorlar. Sonra Marmarayla gelicem ben dedi. Peki dedim ben de. Hızlı hızlı E-5 e kadar yürüdüm. Nerde hangi durakta ineceğimi unuttum. Gebze Harem minibüs hattında beklemeye başladım ben de. Nerde ineceğimi hangi durakta ineceğimi unuttum çünkü balık hafızalıyım o yüzden. İneceğim yer Gülsuyu. Güllü bişeydi diye hatırlıyorum ama neydi diye unuttum. Napim yani Gültepe, Güllerbağı, Gül... Gül... Aklıma gelmedi ben de arkadaşımı tekrar arayayım dedim. Napim yani napim yani.
Neyse geldi bu. 1 km öteden bana el sallıyomuş Köprünün üstüne çık bak görüceksin el sallıyorum sana Kartal tarafına doğru gel dedi. Ben de madem Kartala gelicem niye beni burda indirdin dedim. Mal yeaaa... 1 km öteden bana el sallıyo görmüyo musun diyo bi de. Nerden göreyim Miyopum ben. Şişe dibi gözlüğüm vardı benim vakti zamanında.
Buluştuk. Görüştük. Öpüştük. O beni öptü ben onu öptüm. Ay çok kilo almışsın ay bu sakal ne ayyy ayyy diye diye kendimi yerden yere vurduysam da o kimlerle ne haltlar yediğini anlatmaya devam etti. Ama bi soluk alsaydım önce dimi? Birini bekliyormuşuz. Kod koyayım ona dur. Ne olsun ki... Trakyalı. Bu güzel isim. Neyse biz Trakyalıyı bekliyormuşuz. Yaylana yaylana geldi. Bizim yanımıza gelmeden önce kuaföre uğramış göt.. Onu bekledik iki saat.
Arkadaşa nereye gidiyoruz dedim. Dur sen ben sizi bi yere götürcem. Bi arkadaşın evine gitcez dedi. Ama hani cafeye gidicektik dediysem de yok olm dur ne cafesi. Arkadaşın yanına gitcez işte. dedi. Hadi gidelim dedim ben de. Trakyalıyla gidiyoruz. Üçümüz. Ben Trakyalıyla konuşmadım ilk başlarda. Hep onlar önden ben arkadan yürüdüm. Sabah traş olurken yüzümde bi iki tane tüy kalmış onlara taktı bu kafayı. Ama nasıl anlatıyor bi de hızlı hızlı konuşuyo deli oldum. Bi ara ne iş yaptığından falan bahsediyodu. Ben de dinlemiş modundaydım ama Götümle dinliyorum.
Sonra bana döndü
"O tüyleri bilerek mi bıraktın?"
"yooo tüymü kalmış"
"evet var biraz çok çirkin duruyo"
"olsun yaaa dursun önemi yok"
"Dur ben şurdan bi traş bıçağı alayım"
"Ya dur nereye gidiyosun. Kız istemeye mi gidiyoruz sanki alla allaa"
Konuşma aynen böyle bişeydi. Hem onlar benim tüylerim sana ne cıx cıx... Neyse biz gittik Arkadaşımın söylediği yere. 4 kişiyiz okeylik takımız. Hatta bataklık, hatta eşli piştilik...
Buluştuk. Görüştük. Öpüştük. O beni öptü ben onu öptüm. Ay çok kilo almışsın ay bu sakal ne ayyy ayyy diye diye kendimi yerden yere vurduysam da o kimlerle ne haltlar yediğini anlatmaya devam etti. Ama bi soluk alsaydım önce dimi? Birini bekliyormuşuz. Kod koyayım ona dur. Ne olsun ki... Trakyalı. Bu güzel isim. Neyse biz Trakyalıyı bekliyormuşuz. Yaylana yaylana geldi. Bizim yanımıza gelmeden önce kuaföre uğramış göt.. Onu bekledik iki saat.
Arkadaşa nereye gidiyoruz dedim. Dur sen ben sizi bi yere götürcem. Bi arkadaşın evine gitcez dedi. Ama hani cafeye gidicektik dediysem de yok olm dur ne cafesi. Arkadaşın yanına gitcez işte. dedi. Hadi gidelim dedim ben de. Trakyalıyla gidiyoruz. Üçümüz. Ben Trakyalıyla konuşmadım ilk başlarda. Hep onlar önden ben arkadan yürüdüm. Sabah traş olurken yüzümde bi iki tane tüy kalmış onlara taktı bu kafayı. Ama nasıl anlatıyor bi de hızlı hızlı konuşuyo deli oldum. Bi ara ne iş yaptığından falan bahsediyodu. Ben de dinlemiş modundaydım ama Götümle dinliyorum.
Sonra bana döndü
"O tüyleri bilerek mi bıraktın?"
"yooo tüymü kalmış"
"evet var biraz çok çirkin duruyo"
"olsun yaaa dursun önemi yok"
"Dur ben şurdan bi traş bıçağı alayım"
"Ya dur nereye gidiyosun. Kız istemeye mi gidiyoruz sanki alla allaa"
Konuşma aynen böyle bişeydi. Hem onlar benim tüylerim sana ne cıx cıx... Neyse biz gittik Arkadaşımın söylediği yere. 4 kişiyiz okeylik takımız. Hatta bataklık, hatta eşli piştilik...
Ev Ev değil Genel ev
Eve bi girdim. Buram buram sex kokuyo. Allahım nereye geldim ben. Beni kandırıp kötü yola mı düşürcekler yoksa diye düşünmedim değil. Ne kadar yalvardıysam da olmuyo sevgili Arkadaşıma... yok gidemedik. Evine gittiğimiz Kişi de 60 bilemedin 70 yaşlarında birisi. Böyle kadın gibi ama değil. Nereye getirdin beni yaa dedim içimden. Yalnız bunları söylerken daha kapıdan içeriye girmedik. Oturma odasına geçtik. Kocaman bi Plazma... Ve bil bakalım ne var ekranda... 70 yaşındaki amca porno film izliyo yaaa... Amca ayıp mayıpta dedim ama yok dinletemedim. En son "Bari planet tv yi açın ordan antilop çiftleşmelerini izleyelim" dedim. Demez olaydım. Demeseydim...
Benim arkadaşım duş almaya gitti bi ara. Sonra bu Trakyalı... Sonra da bu amca ortadan kayboldular üçü... Ben mal gibi. Dev plazma ekranında bir kızı düdükleyen herifle kaldım. Yemin ederim gram bişey hissetmedim. Aksine kaçmak... Ordan balkondan atlamak istedim. Bi de herif loş ışık yapmış... göz gözü görmüyo.. Hem sonra benim sevgili arkadaşım şöyle de düşünmüş olabilir "Çocuk askerden yeni hava değişimine geldi canı çekmiştir" belki de düşünmüş olabilir. Allah aşkına neyi canım çekicek bi gider misin.. Ben elimi eteğimi çektim diyorum.
Çekinme yanıma yaklaş azcık
Hem bana otunu bokunu yazıyo diyolar ondan sonra da bana malzeme veriyolar böyle. Trakyalı geldi yanıma. Üstünü çıkarmış. Altta Pantolonla.
"Sen istemez misin?"
"Neyi istemez miyim?"
"Onu.."
"O? kim?"
"O işte"
"Yok saol..."
"Aaaa neden"
"Ne neden... Etik değil bi kere... "
"Ya boşver etiği metiği.. Beylik laflarını... Hadi sevişelim."
"Oha... Çüşş..."
"Çekinme yanıma yaklaş azcık"
"Yok yaa ne çekincem. Ben senin bildiklerinden değilim. Ben çay içmeye azcık sohbet etmeye geldim"
"Peki..."
Göt herif. Göz dikmiş bana. Başka yerlerden sohbet etmeye çalışıyorum ki. Azcık adamın ne olduğunu anlayayım. Ama sonra çok hızlı konuştuğunu farkedince tamam sustum dedim kendime. Sen anlat ben dinlerim seni.
Gerisini boşverin. Önemsiz. Rüyamda görsem kaçardım yemin ederim. Bi de demez mi ben sana ulaşırım diye. Ulaş tabi. Ulaş bana... Ulaş be.. Alla allaaa...
Kaçtım.
1 Şubat 2014 Cumartesi
Geçmişim izin ver geçeyim - ( Senaryo deneyimim )
Bu arada ben bişey söylemeyi unuttum gençler, uzun zaman önce senaryo yazmaya başlamıştım. Nerdeyse bitmek üzere olduğunu farkettim. Bi kaç sahnesini paylaşayım dedim. Komedi değil. Aksine Dram filmi. Komedi filminin senaryosunu da belki ileri de beraber yaparız diye ben şeediyorum... Neyse senaryoya geçiyorum.
SAHNE 1 - İÇ GECE - RÜYA
Ekrana değişik sahneler gelir. Önce bir balta, sonra bir dozer, daha sonra bir el. Ekrana Deniz'in yüzü gelir ve ağlamaktadır. Ağlarken sesler yankılanır.
Kararma
SAHNE 2 - İÇ GECE - YATAK ODASI
Deniz yataktan bir hışımla uyanır. Terlemiştir ve tedirgindir. Yanında yatan kişiye bakar. Sonra tekrar önüne bakar. Elleriyle yüzünü siler. Hala telaşlıdır. Yanındaki adama sarılır. Adam da ona sarılır. Gözlerini kapatır.
Kararma
SAHNE 3 - İÇ GÜNDÜZ - MUTFAK
Ekrana eline domates almış bir el görünüz. Kamera domatesi izler. El domatesi çeşmeye götürür, sonra kesim tahtasına koyar. Başka bir el bıçakla domatesi dilimler. Ekrana domates söğüş tabağı gelir. Çaydanlığın taşma sesleri duyulur. El çaydanlığı kaldırır, yemek masasına koyar. Masayı genel görürüz. Bir kol görünür saat vardır. Saat görünür 07:45'dir.
Kişinin gözüyle görürüz. Mutfaktan çıkar, koridorun sonundaki odaya gider. Kapı açılır. Yatak dağınıktır, Deniz yatmaktadır. Denizin yanına kişi yaklaşır ve yanağından öper. Deniz uyanır Gülümser.
İlk 5 dakikası böyle senaryonun. Gerçi konusunu söylemem sır gibi saklıyorum. Teklif var işte bi yerden bakalım. Onu da söylemeyi unuttum tabi ben size böyle laklak yapmaktan kafa mı bıraktınız beh!
Neyse nasıl olmuş?
SAHNE 1 - İÇ GECE - RÜYA
Ekrana değişik sahneler gelir. Önce bir balta, sonra bir dozer, daha sonra bir el. Ekrana Deniz'in yüzü gelir ve ağlamaktadır. Ağlarken sesler yankılanır.
Kararma
SAHNE 2 - İÇ GECE - YATAK ODASI
Deniz yataktan bir hışımla uyanır. Terlemiştir ve tedirgindir. Yanında yatan kişiye bakar. Sonra tekrar önüne bakar. Elleriyle yüzünü siler. Hala telaşlıdır. Yanındaki adama sarılır. Adam da ona sarılır. Gözlerini kapatır.
Kararma
SAHNE 3 - İÇ GÜNDÜZ - MUTFAK
Ekrana eline domates almış bir el görünüz. Kamera domatesi izler. El domatesi çeşmeye götürür, sonra kesim tahtasına koyar. Başka bir el bıçakla domatesi dilimler. Ekrana domates söğüş tabağı gelir. Çaydanlığın taşma sesleri duyulur. El çaydanlığı kaldırır, yemek masasına koyar. Masayı genel görürüz. Bir kol görünür saat vardır. Saat görünür 07:45'dir.
Kişinin gözüyle görürüz. Mutfaktan çıkar, koridorun sonundaki odaya gider. Kapı açılır. Yatak dağınıktır, Deniz yatmaktadır. Denizin yanına kişi yaklaşır ve yanağından öper. Deniz uyanır Gülümser.
İlk 5 dakikası böyle senaryonun. Gerçi konusunu söylemem sır gibi saklıyorum. Teklif var işte bi yerden bakalım. Onu da söylemeyi unuttum tabi ben size böyle laklak yapmaktan kafa mı bıraktınız beh!
Neyse nasıl olmuş?
Aşk Kimde?
Sabah uyandığında, sanki mutlu bir haber almışçasına neşeli olursun, tüm olumsuzluklara rağmen aşık olunca.Yüzünde anlamsız bir ifadeyle dolaşırsın.Ve bakarsın aynaya, sanki kendini ilk defa görmüşçesine ”EVET” dersin içinden ” bugün yine çok güzel görünüyorum”. Kendine de bir gülümseme atarsın ardından…
Ne giyersen giy, yakıştırmazsın kendine, daha iyi kıyafetler layıktır ya sana.Daha şık çıkmalısın ya onun karşısına…
Sokağa çıktığında sanki herkes sana bakıyordur. ” anladılar mı ne aşık olduğumu ” dersin. Aşık olduğun kişi aklına gelir yolda yürürken devleşirsin….
Veee büyük an, onu uzaktan görürsün, kalp atışların hızlanır. ”merhaba” demek için elini uzattığında ter içindedir, heyecandan. Çiçekler başka kokmaya, kuşlar serenat yapmaya başladı zannedersin. Oysa sadece aşktır, yaşadığının adı….
Ne kadar süreceği, ama birgün biteceği bilinen aşk! Kimine göre 3 ay, kimene göre 3 yıldır, ömür biçerler aşka. Belki birgün aşk terkeder seni, terkedebilir. Ama eğer doğru kişiyse aşık olduğun, yerini bambaşka hislere bırakır. Daha kuvvetli hislere…
Zaten aşkta gösterir kendini zaman zaman, başka kılığa bürünmüş olarak…
Bazen, bir çiçeğin kokusuna saklar kendini, hatırlarsın maziyi tam da o anı. Bazen de bir yağmur damlasına. Yağmur yağdığında nasıl sırılsıklam olduğunu hatırlarsın, onu beklerken.Aslında terketmez seni, ama yüreklendirmesi gerekiyordur bazı gönülleri, o yüzden görevini yapmaya gitmiştir AŞK!
Soruyorum aşk şimdi kimde ?
Bu da Şarkı
Yüzyılın En Duygulu Şiiri- Ağlayacaksınız
Ateş ve su oynanmaz bi kere bu saatte.
O öyle diyo. Yani ben. Ben diyorum hepsini ama... Ateş ve Su'nun da cılkı çıktı be.. 6 tane oyunu var bi de o 6 oyunda 40 tane bölüm var hepsini bitirdik galiba. Bitirdik mi bakim ? Aaaa evet bitirmişiz. Neyse ne diyoduk. Hah... Yüzyılın En duygulu şiirini yazıcaktım ben.
Başlıyorum...
Bazen agladiginizda,
kimse gözyaslarinizi silmez
Bazen içiniz yandiginda,
kimse acinizi görmez
Bazen endiselendiginizde,
Kimse derdinizi bilmez
Bazen mutlu oldugunuzda,
Kimse gülmenizi anlamaz.
Ama bi osursanız...
Herkes Duyar anasını satayım.
:)
Bu da Şarkı
Başlıyorum...
Bazen agladiginizda,
kimse gözyaslarinizi silmez
Bazen içiniz yandiginda,
kimse acinizi görmez
Bazen endiselendiginizde,
Kimse derdinizi bilmez
Bazen mutlu oldugunuzda,
Kimse gülmenizi anlamaz.
Ama bi osursanız...
Herkes Duyar anasını satayım.
:)
Bu da Şarkı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)